Trabzon’un öznesidir Trabzonspor…
Başarılarıyla, İstanbul’a yani güçlü olana başkaldırısıyla; kadın, erkek, çocuk bütün Trabzonluların ona olan tutkusu ile.
Yarışmacı olmak, şehir insanının kendi karakteri ile eşleştirdiği ve kurulduğu günden beri olan isyankâr ruhunun sahaya yansımasını ister bu tutkuların sahibi Trabzonlular.
Trabzonlular, zevk almak ister gittiği maçlardan, maç bittiğinde evlerine dönmek için stadın arkasında bekleyen minibüslere bindiğinde sevinçten ellerini ovuşturarak golleri anlatmak, karşı takımın acizliğini anlatmak ister.
Bu mutluluğu onlara sağlayacak şey skordan ziyade isyan eden, başkaldıran, Karadeniz gibi dalga dalga rakibin üstüne giden Trabzonspor’un oynadığı oyundur, futbolcularının şehirdeki duyguları hissedip sahaya yansıtmasının çıkardığı ürünü görmek ister.
Futbolculardan en güvendikleri, en sevdikleri kendilerinden gördüğü Trabzonspor’un gizli öznesi olan Trabzon kökenli futbolculardır.
Bu aşırı sevgi ve tutku her aşırılıkta olduğu gibi Trabzonspor konusunda da bazı süreçleri düzgün yönetemememize sebep oluyor.
Günümüze baktığımızda her gün takımdan ayrılmak isteyen oyunculara Abdulkadir Ömür gibi
Trabzon kökenli futbolcuların yani gizli öznelerin eklendiğini görmek acı ve üzüntü veriyor. Peki ama neden gidiyorlar.
Taraftar baskısı!!! Abdulkadir Ömür’ün ilk takımda oynadığı yıllara dönersek takımda kadro dışı olan as futbolcularından sonra, Yusuf ve Abdulkadir Ömür genç yaşlarında sahneye çıkarak sorumluluk almaları ve takımı o dönemin 2. yarısında oynadıkları oyun ile yukarı sıralara olması gereken yere taşımaları hep dillerde olan Trabzonspor’un asıl yapması gereken olarak söylenen, şampiyonluk yıllarında Trabzon kökenli futbolcularla gelen başarının tekrarı bu şekilde gelebilecek olmasının taraftarda uyandırdığı heyecanı ve umudu hatırlayalım.
Taraftarın kendisine yüklediği bu misyon ve Allah vergisi olan yetenekleri birleşince beklenti en üst seviyeye çıkmış ve bu beklentinin karşılığını geçirdiği talihsiz sakatlıkların olumsuz etkisi de birleşince tam anlamı ile verememiş gözükse de, 40 yıl sonra gelen şampiyonluktaki katkılarını kimsenin unutmaması gerekmektedir. Trabzonspor Kasımpaşa maçı oynanırken şehirden ayrılan Abdulkadir, uçaktan stadın ışıkları gördüğünde acaba ne hissetmiştir hiç empati yaptık mı? Trabzon halkı olarak Kasımpaşa maçında tribünlere çağıracak ortamı hazırlamamız, 40 yıl sonra gelen şampiyonlukta yaşadığımız sevinçte emeğine teşekkür etmemiz gerekmez miydi?
Süreci daha detaylı konuşacak olursak kendisine gelen 23 milyon euroluk teklifi o dönemin başkanı Ahmet Ağaoğlu kendisinde en büyük hatam olarak tabir ettiği ve bugün yanlış olarak gözüken durum, her tarihsel olayda olduğu gibi olayları dönemin şartlarına göre değerlendirmemiz gerektirdiğini unutmayalım. Taraftarın o dönem Trabzonlu futbolcularla gelecek olan başarı için iştahının kabardığı durumda Yusuf Yazıcı 17 milyon euroya satılmış ekonomik rahatlama sağlanmıştı. Bir hafta sonrasında Abdulkadir için 23 milyon euro teklif gelmişti. Ömür de satılmış olsaydı taraftarın Trabzonlu futbolcularla gelebilecek başarı umudu beklentisi ellerinden alınmış olacaktı. Ömür’ün yetenekleri ve taraftarın umudunu almanın değeri o gün 23 milyon eurodan çok daha fazla bedel ödenerek alınabilirdi. Abdulkadir bu duruma hiç itiraz etmemişti, gitmek istiyorum dememişti, 18-19 yaşında bir çocuktan bahsediyoruz. Bu çocuk ona tepki gösterenlerin tribünde olmayı hayal ettiği
Manchester City’den gelen teklif için yönetime gitmek istiyorum dememişti.
Futbolcuların formsuz bir dönemi olabilir, takım kimyasının performansları üzerinde olumsuz etkisi olabilir, mental sorunları olabilir bu dönemlerde onları eleştirmek, baskı altına almak yerine durumu tersine çevirmek için tavır takınmak gerekmez mi?
Yeni transferlerimizi havaalanında karşılamak için koşuyoruz. Geleceği gören bir güç bir futbolcu gelecek ve şampiyonlukta çok emeği olacak, şampiyonluk maçımız olan
Antalyaspor maçında Dorukhan’a attığı pas gibi bir pas atacak deseler. Hatırlayalım gelen galibiyet golünde stattaki sevinç benim gözümün önüne geliyor. Bu kişiyi kaç kişi karşılamaya koşarız. Tamam, o zaman da neden kendi evladımızı hak ettiği gibi uğurlamıyoruz, şehri terk ettiği uçağın camından stadın ışıklarına baktığında böyle olmasaydı keşke demesine sebep oluyoruz.