oldum olası hiç mi hiç sevmem berber koltuğunu
çocukluğum gelir aklıma çünkü
o zamanlar bugünkü gibi tıraş makineleri yoktu
aman göktengri’m o ne!
resmen peygamberdevesi gibi
katır kutur ses çıkartarak başınızda gezerdi
eğer ki dişlerinden birkaçı kırıksa vay başınıza!
saçınızın yarısı dişlilerin arasında diğer yarısı başınızda
gözünüzden akan yaşlar da çabası
*
kente geldiğimiz 1968 yılından önce
köyümüz mimera’da durum böyleyken
kentte de farklı bir durum beklentisi olmak
ilkin düş kırıklığı yaşattı çocuk belleğimde
gerçi o zamanlar günümüz tabiriyle yürüyen avm
-bakkal manifaturacı nalbant kalaycı sünnetçi
sıhhiyeci- ve benzeri işleri yapan
modern diyebileceğimiz çerçiler vardı
onlar tarafından köyün meydanında
irili ufaklı akranlarımızla
bir sesimiz yerde bir sesimiz göğde sünnet olmuşuz
saçlarımız ayda bir onlar tarafından
sıfır numaraya resmen koyun gibi kırkılırdı
acı da olsa geçmişte kalan hoş anılar
*
tarihini anımsamıyorum ama nasılsa bir gün yolum
uzunsokağın sonundaki nöbetçi eczaneye düştü
o zamanlara göre kentin yağmalanması başlamamıştı
alacağımı alıp tam kapıdan çıkarken gözüm
şimdilerde yerinde yeller esen
ve bıçkın bir rüzgârda sonsuzluğun göğüne
el sallamadan uçup giden
‘gizli çiçek berberi’ tabelasına ilişti
bugünkü aklım yoktu başımda olamazdı da gidip sorsaydım
ancak şimdilerde ne kadar da nezih birisiymiş diye
şimdilerde saklı bir düş gibi yüreğimin cidarlarında
*
işte ta o zamandan kendime demiştim ki;
umudunu sakın öldürme bu ‘yanık gül kokan’ topraklara dair
ve sıkı tut kavganı!
..
gavur meydanı