Şekli ve seyrine bağlı olarak değişik anlam ve neticeleri olan hayli güç bir eylemdir gitmek.
Bi’ anlamda ‘vazgeçiş’ yahut ‘kaçış’ anlamını taşıyan bu adım, siyaset ve bürokrasi sahnesinde her ne kadar tercih edilen bir yol gibi gözükmese de, sahip olduğu değerleri ters yüz etmek istemeyen bazıları için gönül rahatlığıyla kullanılabilecek en makul seçenektir aslında.
Bağlamayı geçip, bahse konu o bazı kişilerden verilebilecek birkaç örnekle meseleyi açacak olursak...
Misal.
- An gelir, sırf başarınız, başkalarının başarısızlıklarını vitrine taşıdığı için gitmek zorunda hissedersiniz.
- Bazen, ‘Bozuk düzende sağlam çark olmaz!’ gerçeği karşınıza öylece dikiliverir. Kaldıramazsınız günden güne azalmayı, eksilmeyi… Gidersiniz.
- İş ortamınızda ‘Yetti artık!’ dedirtenler olur mesela... Üstüne, başarı ve üstün gayretinizin değerinin bilinmemesi… Gidersiniz.
- Her adımınıza çelme takılması, engellenmek istenmeniz onurunuza dokunacak seviyelere ulaşır. ‘İyisi mi, karakter ve itibarımı muhafaza edeyim!’ diye düşünürsünüz. Gidersiniz.
- Herkesin ayrı telden çaldığı orkestrada hiçbir notanın kıymetiharbiyesi yoktur. Nafile çabalarınızın gürültü patırtıyla son bulmasını daha fazla kaldıramazsınız mesela… Gidersiniz.
Sonuç olarak.
Her ne kadar ahsen-i takvim üzere de yaratılsa, insan dediğimiz noksanı bulunan varlık.
Yani onca meziyet ve kabiliyetin arasında kusurları da olan, verdiği/verebileceği kararlarda zaman zaman yanılıp şaşabilen canlılarız.
Hal böyle olunca…
Kalıp;
Vaktinde bırakıp gitme erdemini gösteremeyen kötülerle mücadele etmek, gözünüzü iyice karartabilir.
Karakter, onur ve gururunuzdan vazgeçme gafletine düşebilirsiniz.
Bundan mütevellit en iyisi, en güzeli bazen gitmektir.
Nitekim sizi siz yapan değerleri de ancak bu şekilde muhafaza edebilirsiniz.
ÇOK FAZLA ÇALKALAMAMALI!
Sosyal medyada denk geldiğim bir paylaşımda özetle şu ifadeler yer alıyordu:
“Hani banyoda, şampuanınızın bitmeye yakın olduğunu fark edince kutunun içine su koyup, ondan biraz daha nasiplenmek istersiniz ya… İşte, aynı mantık günümüz ilişkilerinde de mevcut. Bilin ki, içi boş insanlara ne kadar anlam yüklerseniz yükleyin sonuç nafile… Çabanızın hiçbir işe yaramadığını anladığınızda iş işten geçmiş olacak. Ve inanın hayal kırıklığından çok daha fazlasını yaşayacaksınız.”
Düşündüm de, hakikaten öyle…
Zira bugün, enerjimizin büyük bir kısmını iletişime dair boş finallere harcıyoruz.
Yani muaşeret, uzlaşı, uyum ve insanlığın gereği budur, diyerek her ne kadar iletişim halinde kalmak istesek de, azala azala yok olduğumuz gerçeğini görmezden geliyoruz.
O yüzden…
İlişkilerde gayret göstermeli ama gereğinden fazla öteye geçmemeli…
Çabalamalı ama sırf bu uğurda da tükenen olmamalı.
Tabi ki arkadaşlık, dostluk, akrabalık bağlarının hakkını vermek kıymetli.
Lakin bunu yaparken de kendinize haksızlık etmemek lazım.
Hülasa efendiler, değmiyorsa yormayın, yorulmayın!
Herkes ama herkes…
Ederi kadar, yeteri kadar