Şartlar bugünkü gibi değildi. Görüşmek, kavuşmak çok zordu. Mektuplar hasret kokardı. İyi ki teypler vardı. Kasetler dolar, memlekete yollanır, belki de bir ocak başında toplanır evin ahalisi, herkesin ismi okunur, teker teker. Çocukların annesi mi? O hep geride kalanlardı, selamı ileten için. Ne yapsın ki,

ana var, baba var teybin başında, ev halkı toplanmış belki de konu komşu da. Diyemezdi ki “Eşime de selam olsun.” Belki saygıdan, belki utancından, o hep ‘geride kalanlardı.’ Ama anlardı adamının ona seslendiğini yine de ve titrerdi yüreği, o anda pembe pembe olurdu yüzceğizi. Yaşanmış Almanya Gurbetlerinden.

O ‘geride kalanlardan’ çocukların annesi anlatmış: “Eşim bant doldurup yollamış, bütün ev teybin başındayız. Eşim bantta iyisiniz inşallah diyor, bütün ev ‘iyiyiz iyiyiz’ diyor, köye kar inmiştir diyor, herkes ‘indi indi’ diyor. En son anasını, babasını herkesi andı, ‘kalanlara da hasretle selam ederim’ dedi. İşte o kalan bendim.” /Almanya Acı Vatan

Evet ‘onlar hep geride kalanlar’dı. Köyünde kalıp çocuklarına bakan. Kayınvalide kayınpederle yaşayıp tarlayı merayı ekini biçimi derleyip toparlayan. Ama ne mektuplarda adı geçen ne de şöyle içten bir selam iletilendi. Geride kalan olsa da geride kalanları derleyip toparlayıp ocağı tüttürendi.

ONLAR YENİDEN DEVLET KURDULAR

Osmanlı'da asker

Cumhuriyet'te de.

Osmanlı'da cephede

Cumhuriyet'te de.

Bir asker üç cephe.

Of solaklı Ruslarla savaş

Muhacirlik, eşkıyayla mücadele...

Sağ kalıp geriye dönüp toprağına sahip çıkma savaşı.

Milli Mücadele,

İstiklal Savaşı,

Ve İstiklal Harbi Gazisi...

İki amca şehit bu arada

Biri Sarıkamış

Biri Yemen

Biri buz cehenneminde

Diğeri yakıcı ateşin kavurduğu Yemen çöllerinde...

Cumhuriyet'ten önce Osmanlı'nın son zamanlarında... 

Ve kurtuluş...

İki harbin içinden gazi çıkmış Kansızoğlu Hacıibrahim...

Halim oğlu Havva'dan olma Hacıibrahim... Dolaylı köyü Çavuşluların Hacıibrahim'i...

Askersin dediler gitti.

Ruslar geliyor dediler,

Siperde yerini aldı Of Solaklı mevkiinde...

Köyüne döndü.

Ot yok ocak yok.

Aile muhacir çıkmış, geride kalan yaşlı çoluk çocuk ve kadınlarla...

Muhacirlik bitti.

Çiftini çubuğunu sürerken ekmeğini çıkarmak için tarlasına dönmüş.

Kurtuluş Savaşı başladı hadi yine gel dediler...

Yine gitti.

Çünkü söz konusu vatansa gerisi teferruatı...

Bu bir destanın ilk satırları değil...

Yeni vizyona girecek bir filmin de fragmanı filan asla...

Oyuncular sahici... Düşman, top, tüfek, mermi, kan, gözyaşı, şehitler, gaziler, gerçek...

Ve her ailede yaşanmış,

Her ocağa düşen ateş,

Her hanede bir yas ve gurur...

Ve inkârcılara inat kurtuluş ve kuruluş destanları anlatılır durur halen hanelerde...

Nasıl bir nesildi onlar.

Doğduklarında bir devletleri vardı...

Büyüdüler asker oldular “müstevliler”e karşı savaştılar...

Enkazın altından çıkıp

yeniden bir devlet kurdular...

Milli günlerimiz varlığımızın tapu kayıtlarıdır.

Unutmamak... Unutturmamak gerek...

SEVMESİNİ BİLMEYENLER TÜREDİ

Sevmesini bilmeyen insanlar türedi. Ne çocuğu, ne kadını, ne insanı, ne çiçeği, ne böceği, ne de çayırı çimeni sevmiyorlar. Sevmiyorlar işte kediyi, tavşanı, kuşu, köpeği, hem de Yunus'un kültürümüzden süzülüp gelen “Yaradılanı seveceksin yaratandan ötürü” öğüdüne rağmen, sevmiyorlar. Yine Yüce Yaradan'ın elçisinin “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diye tembihleyen sözüne rağmen, sevmiyorlar. Üstelik okumayı, kitabı, öğrenmeyi, şiiri, resmi ve sanatı da sevmiyorlar.

Kadın cinayetlerini incelediğimizde şu söz sıkça duyulur katilin ifadelerinde “Aslında çok seviyordum ama.” Yahu bu nasıl sevgi?

İnsan çiçeği dalından koparırken bile düşünürken, sen Allah'ın verdiği, yarattığı cana nasıl kıyabilirsin?

Boğuyorsun, gidip yakıyorsun, ya da üç kuruşluk bir mermi ile cana kıyıyorsun. Ve sen bütün bu yaptıklarını da bir güzel itiraf ediyorsun. Sen insan olamazsın. Amasız, fakatsız, öylesiz, böylesiz bütün gönlümüzce benliğimizle bu sevgi düşmanı canileri telin etmek tüm insanlığın görevi olmalı.

EYLÜLE DAİR

Kaptan seyir defterine,

aylardan eylül diye yazdı.

Bir sarartı var,

kıyılar da ıssız,

vargitler çıkmış diye de ekledi.

Bu son liman mıydı demir atılacak?

Var mıydı vakit,

çok daha,

yaşanılacak.

Kaptan dedi bir yolcu,

sen beni indir,

şöyle usulca.

Al demirini yoluna devam et,

mavilikler boyunca.

Bilirim ben var gitler açtığında 

gitmesini,

kardelenlerle gelmesini de.

Sen denizlerin kaptanı isen,

biz de  hasret kokan  dağların çocuğuyuz.

Rüzgarlar dağıttıkça sisleri,

biliriz güneşin içimizi ısıttığını.

Sen bir not düşedur kaptan seyir defterine,

Yaşanacak daha çok günler var diye.

Ama dalgalı, ama sakin, ama rüzgarlı.