Şair ne de güzel betimlemiş…
“Ay tutulması aklını karıştırır çiçeklerin…” diyerek.
Peki bize neler oluyor?
Ay mı tutuldu ruhumuzda, yoksa tutulan basiretimiz mi oldu?..
Bu araftaki halimizi neye yormalı?
Nedir bu toplumsal cinnetin ardında yatan acı gerçeğimiz?
Aslında ay tutulması tıpkı güneş tutulması gibi insanların hayatında dış destek, yönlendirme ve objektif bir perspektife gereksindiği durumlardır ve kuşların uçuşunu hızlandırır!
Hani “ Umutsuzluğun can sıkıntıları “ vardır; Bir güvercinin olanca tedirginliğiyle harmanlanmış, karmaşık duyguların arasından apansız kanat çırpan!..
İşte böylesi bir ruh hali bu günlerde tüm benliğime egemen; salt yüreğimin sesine ses katabiliyorum umarsız… Ve yüreğimin sesi, tüm bu olup bitenlere, bu kaba irade gaspına ve ahlaksızlığa isyan ediyor.
Yazılarımda sıkça vurgularım belleksiz bir toplum olduk diye.
Sanki yaşananların bir tarihi yokmuş, sanki bildik bir oyunun parçaları değillermiş gibi davranıyoruz...
Siyasal ve ideolojik düzeysizliğin tahlilini gereğince yapamadığımızdan olsa gerek; geçmişi eleştirel bir tavırla hatırlamayıp, onu geleceğimizi aydınlatacak bir gerçek olarak göremiyoruz.
Yaygın medyanın saptırmaları bir yana, sosyal- siyasal-ekonomik depremin en derin yaraları bile her nedense bize vız geliyor!..
Şimdilerde karasularımızda Ganbot Diplomasisi uygulayan ABD savaş gemilerine yol vermeye gerekçelenip Montrö’le yatıp, Kanal İstanbul la kalkıyoruz ya!.. dön bi geriye bak bakalım, Cumhuriyetin onca kazanımı ve daha niceleri müstevliye haraç mezat pazarlanırken, Egedeki adalardan, mavi vatan ve Kıbrıs’a her şey elimizin altından kayarken, yurt dışındaki tek toprak parçamızı IŞİD itine terk edip, Süleyman Şah türbesini YPG eşliğinde apar-topar kaçırırken! nasıl da kayıtsız kalınmış!
Makam mevki uğruna nelere göz yumulup, nelere susulmuş?
Dön bak… neleri sorgulamayıp, nelerden ve kimlerden medet umulmuş?
Bu günlere öyle hemen gelinmedi!
Daimi bir belirsizlik, bıkkınlık, yılgınlık ve yeniklik hissi verecek biçimde değişmez kader haline getiren bir kısır döngüye dönüşünceye değin, sabır ve özenle sürdürüldü!
Yersiz bir benzetme mi yoksa gerçeği dile getiren bir öngörü mü bilemiyorum ama?.. Algı operasyonlarıyla! defalarca Unutkanlıkla sakatlanmış belleğimiz bir kez daha “test” ediliyormuş gibi geliyor bana.
Hukukun kurum ve kurallarıyla yoksanıp; Kendi kurallarını bile hiçe sayanların nara atıp pala salladığı bir ortamda yozlaşmanın ve çürümenin hat safhaya ulaşması sürpriz olmuyor. Öylesine otoriter bir kültürümüz var ki, bizde demokrasinin kısıtlı olmasına değil, şu haliyle bile var olabilmesine şaşar kalırım çoğu kez.
Son birkaç gündür tanık olduğumuz olayları anımsayın; akıl sağlığını yitirmiş posta tatarı kılıklının teki, yine pervasızca ortaya çıkıp Anayasal suç işlemekte özgür… ama, tüm yaşamlarını vatana adamış, özellikle mavi vatan konusunda uzmanlaşmış emekli Amirallerin fikir beyan etmesi, topluca derdest edilip, günlerce süren gözaltı sonrası elektronik kelepçeyle bir kez daha onurlarının kırılmasına neden olabiliyor!
Bunlar rüya değil, mizah öyküsü değil, orta çağda geçen olaylar değil… Günümüzde yetkililerin yasalara gerekçelenip yaptıkları işlerden sadece bir kesit…
Hasılı kelam, gücü elinde tutan kural tanımıyor,
Gücünü kuralsızlıktan alıyor;
Kuralları kendi koyuyor, koyduğu kuralları yine kendisi çiğniyor…
Tüm dünyada pandemi kaynaklı üç milyon ölüm olduğu ve aşılama olmadığı takdirde artışın süreceği öngörülüp aşılama seferberliği ilan edilirken; patent hakkına sımsıkı sarılan sözde bilim insanı görünümlü paragözler ile, kota uygulayıp çözüm yerine çözümsüzlüğü ve yoksulluğu yönetmeye odaklanmış siyasal-iktisadi paradigma arasında ki çirkin ittifak! insanlığın geleceğini karartıyor.
Covid-19 salgınıyla mücadele tablosunun, aylara ve yıllara göre dağılımı; 8 Nisan 2020 günü 4 bin 117 olan vaka ve 87 olan ölüm sayısı aradan gecen bir yılın sonunda, aynı güne isabet eden vaka sayısı 55 bin 941, ölüm ise 258’e ulaşıldığının sinyalini verirken;
Değişmeyen tek gerçeklik; aşılanmış olsalar bile 65 yaş ve üstüne getirilen kısıt halinin devamlılığı oluyor!
Bu akıl tutulması ortamında, güzel günlere olan sevdasını belleğinde özenle taşıyan yurttaşlarımızın, kötülükle mücadele bağlamında yüreklerinde bir sızı hissedip, sessiz kalışlarından hicap duyduklarını biliyorum.
Duymalılar da… Bu can kıyımında; Vatan Namus, Ahde Vefa deyip, karşılıksız bedel ödeyenleri görüp, bir şeyler yapmak adına elini taşın altına koyanların sayısının artmakta olduğuna da inanmak istiyorum…
Zaten biz…Sevgili ülkemizden, dostluklarımızdan,,. aydınlık yarınlara olan umudumuzdan hiç vaz geçmedik ki…
Güzel bir hafta dileklerimle.