Ülkemizin genelinde olduğu gibi bölgemizde de işsizlik ve ekonomik sıkıntı had safhada… Elbette bu sorunlar bütün ülkenin ortak sorunu. Fakat diğer bölgelerden farklı olarak bölgemizde işsizlik ve fakirleşmenin tetikleyebileceği önemli ve sinsi bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum; Pontusçuluk.
Geçmişte Karadeniz bölgesinde Trabzon merkezli kukla bir Pontus devleti kurmak isteyen emperyal devletlerin ilk hamleleri her zaman bölgenin Türk nüfusunun ekonomisini çökertmek üzerine olmuştur. 18. Yüzyılın sonunda Rusya kendi egemenliğinde olan Karadeniz’in kuzeyindeki kentlerde güçlü ekonomik yapılar oluştururken Kuzey Doğu Karadeniz bölgemizin ekonomik gelişimi için elzem olan tren yolu yapılmasını savaş nedeni saymıştı. O yıllarda İngiltere ve Fransa bölgedeki Türklerin zenginleşmesini engellemek için Kapitülasyonların da yardımıyla bölgedeki Rumları ve Ermenileri organize ettiler. Kendi ürettikleri mallarının acenteliklerini Rum ve Ermenilere vererek ihtiyaç olduğunda kullanabilecekleri zengin azınlık tüccar ve esnaf sınıfı yarattılar. Ayrıca Avrupa’dan bölgemize maden işleme ve döküm sanatlarını öğretmek için ustalar getirerek kiliselerde açtıkları kurslarla azınlıkların ekonomik hayatını canlı tutacak zanaatkarlar yetiştirdiler. Elbette bu faaliyetlerin hiçbir kısmında Türkler yoktu. Aksine Türklerin bu gibi faaliyet ve çabalarına engel olunuyordu. Zamanı geldiğinde anlaşıldı ki bu faaliyetlerin amacı Türkleri aç ve fakir bırakıp ekonomik anlamda azınlıklara mahkum etmek ve semirtilmiş, zenginleştirilmiş ekonomisi güçlü Rum ve diğer azınlık unsurlar üzerinden kukla bir Pontus devleti kurmak. Proje başarıya ulaşmadı ama çöpe de atılmadı. Zamanı geldiğinde değişik yöntemlerle tekrar sahneye sürülmek üzere bir süreliğine rafa kaldırıldı.
Pontusçuluk faaliyetinin hedefi olan bölgemiz maalesef bu günde ekonomik olarak kötü bir durumdadır. Gelen bütün iktidarların uyguladıkları yetersiz ve yanlış politikalar nedeniyle maalesef sanayi, tarım, hayvancılık sürekli geri gitmiş ve bu gün çökme aşamasına gelmiştir. Özellikle gençlerimiz işsizlik bataklığında umutsuzluk içinde debelenip durmaktadırlar. Peki yakın tarihte Türklere özellikle ekonomik zafiyetler yaşatmak için uğraşan iç ve dış Pontusçu mihraklar bu gün içinde bulunduğumuz olumsuz ekonomik şartlarda hangi planların peşindeler?
Yunanistan’dan Doğu Karadeniz’e turist olarak gelen bazı gruplar halen Rumca konuşulabilen köyleri ziyaret ediyorlar. Bu ziyaretler toplumun geneli tarafından tıpkı equmenik iddiası olan Bartolomeos’un kalabalık bir papaz grubuyla gelip yeterli cemaat olmamasına rağmen Sumela’da ayin yapması gibi masum ve sempatik bir durum olarak algılanıyor. Bu ayin için özellikle Fatih’in Trabzonu fethettiği 15 Ağustos tarihinde ısrar edilmesi bile bu sempatik algıyı değiştirmiyor. Fakat bu ziyaretler irdelendiğinde durumun maalesef o kadar masum olmadığını görüyoruz. Bu ziyaretlerde özellikle işsiz gençler tespit edilerek diyalog kurulmakta ve Yunan üniversitelerinde eğitim için burs ve iş imkanı sağlanarak Yunanistan’a götürülmekte. Yunanistan’a iş ve eğitim vaadiyle getirilen bölgemizin işsiz gençleri sistematik bir pontus propagandasına maruz kalmaktadırlar. Hatta yöremizdeki bazı yerel sanatçılara Yunanistan’da ücretsiz Rumca albüm ve CD imkanı sağlandığı şeklinde duyumlar almaktayız. Yakın gelecekte Pontus yalanı ile kandırılmış bölge gençlerimizin geri dönerek özellikle Trabzon ve çevresinde pontusçuluk faaliyetlerinde bulunması emperyal güçlerin planları dahilindedir. Bu yazdıklarım sır değil, komplo teorisi hiç değil. Konuya ilgi duyanlar biraz araştırdığında bütün gerçekleri tüm çıplaklığıyla karşılarında bulacaklardır. Hatta bu organizasyonun başında Savas Kalenderidis ve Theodoros Pavlidis adında iki Yunan İstihbarat elemanının olduğu konuyla biraz olsun ilgilenen herkes tarafından bilinmektedir. Yakın geçmişte değişik illerde ve ülkelerde hatta İstanbul’da yaptıkları ana konusu “Pontus” olan toplantılarına ve sundukları bildirilere popülist söylemlerden sıyrılıp biraz zaman ayırıp bakabilirsek konuyu daha net idrak ederiz diye düşünüyorum.
Bu planları bozmak için öncelikle bölgenin ekonomik sorunlarını çözmek ve işsizliği azaltmak şarttır. Karadeniz bölgesinden işsizlik ve ekonomik sıkıntı nedeniyle göçün ve fakirliğin önüne geçmek gerekiyor. Bu gün Yunanistan’ın Ege denizinde turizm potansiyeli olan bir kaç ada dışında hiçbir ekonomik değeri olmayan küçük adalarda iskan edilen Yunanlıların göç etmemesi için devlet tarafından sübvanse edildiklerini hatta açıktan maaş verildiğini biliyoruz. Yunanistan biliyor ki günümüzde demografi hakimiyet için olmazsa olmazdır. Benzer şekilde Karadeniz bölgesinin demografik yapısı da çok önemlidir ve korunmalıdır. Devletimizin stratejisi bölgemiz insanını yerinde tutacak ekonomik refahı sağlamak üzerine olmalıdır. Bu amaçla gerekirse fındık gibi bölgesel ürünler stratejik ürün olarak kabul edilip sübvansiyon uygulanmalıdır. Vatansever Karadeniz insanı mührünü vurduğu kendi bölgesinde, şehirlerinde, dağlarında, yaylalarında mülkün sahibi olarak oturmalıdır. Bu anlamda elbette uzun vadede olmazsa olmazımız bölgemizi dünyaya bağlayacak ve ekonomik güç katacak bir demiryolumuzun olmasıdır. Demiryolu konusunda söylenecek çok söz var. Konuyu başka bir yazıda ayrıca irdeleyeceğim.
Unutmamak gerekir ki ekonomik ve duygusal çöküntü içinde olup gelecek kaygısı taşıyan her genç yumuşak karnımızdır ve kaybedilme potansiyeli taşır. İkinci bir Ermeni soykırımı yalanı benzeri bir Pontus soykırımı yalanı ile karşılaşmak istemiyorsak, birkaç çapulcu deyip en başta hafife aldığımız ve bizim pasifliğimiz nedeniyle büyüyen PKK belası gibi bir belayı bölgemizde farklı şekilde yaşamak istemiyorsak çok radikal ve programlı bir şekilde hareket ederek henüz küçükken yılanın başını ezmemiz önceliğimiz olmalıdır.