Eylül denilince herkesin gönlünde bir tatlı sızıntı olur. Hazan mevsimidir, hatıralar, mevsimi hasat mevsimidir Eylül. Koca bir yazın ardından gelen serin havaların, herkesin kış hazırlıkları için koşuşturmalarının, karıncaların bile yaz aylarını geride bırakacak gayretlerinin mevsimidir Eylül. Bahar ve yaz aylarının koşuşturmasından yorgun düşen bedenlerin dinlendiği aydır Eylül. Herkes bu ayda sanki sükûta erer, hayat bu ayda daha bir güzelleşir, bütün canlılar bu ayda kendilerine bu yıl için son bir rota çizerek finali oynarlar.
Ancak; bir tek Türk milliyetçileri için Eylül bir acıdır, ıstıraptır, işkencedir, öpmeğe kalktıkları elin suratlarına bir tokat gibi inmesidir, zülümdür, kahırdır! 12 Eylül 1980 yılı yaşanan acı hatıraların, 12 Eylül darbesi ile son bulacağını zannedenlerin acı bir aldanmasıdır Eylül! Tek suçları vatanı sevmek olan gencecik fidanların, koca koca adamlar tarafından “bir sağdan, bir soldan” mantığıyla, yaşlarının büyütülüp idam edildikleri acının adıdır Eylül! Ceza evlerinde namaz kılarken başına tüfek dipçiği ile vurulup şehit edilenlerin kahpeliğinin adıdır Eylül! Aklın, mantığın, vicdanın, insafın, adaletin topyekûn tatile çıkarılıp, alçaklığın görevi devralmasıyla devriye gezen maskeli hainliğin adıdır Eylül!
İşte bütün bu olaylara sebep 12 Eylül öncesi, Türk gençliğinin emperyalist dış güçler ve devletin bizatihi kendisinin seyirci kalıp, zaman zamanda olayların şiddetlenmesi için taraf olduğu yaşanmışlıklar, çok değerli dostum, Eğitimci-Yazar Ertuğrul Özgün bey tarafından “Eylüle Kadar” ismini verdiği kitap ile tarih severlerin huzuruna çıkarıldı. Fakir ve yalnız bir ailenin iki çocuğundan biri olan olayların kahramanı yazarımız, köy ortamından gittiği Artvin Öğretmen Okulu’nda karşılaştığı olaylar ile adeta pişmeye başlar. Henüz daha ana kuzusu denilecek bir yaşta, “kart horozların” köşe başlarını tuttuğu bu İl’de ki okulda yatılı kalan kahramanımız zamanla kendini olayların içinde bulur. Neden ve nasıl olduğunu anlayamadığı bir sürü gelişme onu Türk Milliyetçilerinin “fikir sığınağı” olan Ülkü Ocaklarına yönlendirir. Okumayı, araştırmayı ve sorgulamayı bir hayat biçimi olarak benimseyen bu genç öğretmen adayımız, bir gün okulda yapılan okul başkanlığı seçimini Ülkücülerin kazanmasına rağmen, aşırı sol guruplar ile işbirliği yapan ayni görüşteki okul idaresi, Su’dan bahaneler ile seçimleri iptal edince, bu haksızlığa başkaldıran diğer yüzlerce arkadaşı ile birlikte protesto girişiminde bulunurlar. Direnişleri devam ederken olayları incelemek için bakanlıktan gelen müfettişler duruma el koyarlar ve eyleme katılan öğrencilere bir hafta izin vererek köylerine gönderirler.
Küçük yaşta gittiği okulda aniden kendini bilmediği, anlamadığı olayların içinde bulan kahramanımız köye dönüp, annesiyle buluşmaktan çok mutludur. Rüya gibi geçen bir haftanın sonunda okuluna dönen genç öğretmen adayımız, eline tutuşturulan sarı zarf ile Çanakkale Öğretmen Okulu’na sürülür. İdeolojik kamplaşma ve yapılaşmanın Orta Öğretim kurumlarına ve öğrencilerine indirgenmeye başlandığı 1974’lü yılların devamında bu okulda yaşadıkları hayat boyu kendisini bir gölge gibi takip edecekti.
Artvin’de yaşadıklarının benzeri ve daha yoğun olaylar ile Çanakkale’de karşılaşan öğretmen adayımız, öğretmenlerin de bu ideolojik kamplaşmadaki yerini almış olmasından dolayı birçok haksızlıklar ile karşılaşır. Buna rağmen ideallerinden ve fikirlerinden taviz vermeden, vücut ve beden dilini çok iyi kullanarak karşı guruplardan yanlışa sapanları kendi gurubuna katmaya gayret eder. Bu çalışmalar süresince zaman zaman platonik aşklar yaşaması kendi arkadaşlarınca tenkite uğrar. Okuldaki bütün Sosyal ve Kültürel faaliyetlerin içinde olan kahramanımız, okul ve Ülkü Ocakları Çanakkale Şube Başkanı seçilecek kadar kendine güven duyulmasını sağlar. Ne var ki bu durum karşı görüşteki öğretmenlerin gözünden kaçmaz ve son sınıfta bütün çabalarına rağmen sınıf tekrarı yapmak zorunda bırakılır. Yorucu bir dönemin sonunda nihayet mezun olan kahramanımız ilk görev yeri olan Urfa Halfeti’ye atanır. Okuldan bir arkadaşının da atandığı bu ilçede Kürtçü- PKK’cı yapılaşmanın etkinliğinden dolayı bütün çabalarına rağmen tutunamaz ve canını zor kurtararak ilçeden ayrılır. Can güvenliğim yok diye dilekçe verdiği makamlar onu bu kez ayni gerekçelerin fazlası ile etkili olduğu Siverek ilçesine atarlar. Orada da fazla tutunamayan genç öğretmenimiz memleketine dönmek zorunda kalır.
Burada da boş durmayan öğretmenimiz Sürmene Ülkü Ocakları Başkanlığını yürütmeye başlar. Maddi yönden çok mağdur olan genç öğretmenimiz, bütün girişimlerine rağmen, görev yapabileceği bir okula atanamaz. Sonunda 1979 AP azınlık hükümeti döneminde Trabzon’da görev yapabileceği bir okula atanarak yeniden mesleğine kavuşur. Ülkü Ocakları Başkanlığı döneminde, kendisine, kamufle edilmiş devlet görevlileri tarafından silah yardımı yapılmak istenir. Bu yardımı şiddetle reddeden kahramanımız, olayların planlanıp uygulanmasında devlet görevlilerinin bizatihi yeri ve rolü olduğu inancındadır.
Her ülkücünün geçmişinin bir bölümünü mutlaka bulacağı “Eylüle Kadar” kitabının bütün ülkücü ve Türk Milliyetçisi dostlarımız tarafından bir solukta okunacağına inanıyorum.
Kitap; Dorlion Yayınevi’nden ve internetten elde edinilebilir.