Kant’a göre devlet, hukuk yasaları altında bir araya gelmiş insanların birliğidir.  Amacı birey olan devletin varlık koşullarından egemenlik, siyasal iktidar eliyle kullanılır.
 İktidarı kullananlar, ülkede yaşayan bütün insanlar için bağlayıcı kararlar alırken, kurallar koyarken ve bunları uygularken hep devlet adına hareket ederler.  Kant’a göre devletin amacı, hukuku korumak ve hürriyetleri teminat altına almak;  Rousseau’ya göre bireylerin iyiliğini sağlamak; Binali beye göreyse “abidik-gubidik işi” değildir!..
 Devletin amacını gerçekleştirecek olan siyasal iktidardır. İnsanlar, vazgeçilmez ve devredilmez haklarını korumak ve güven altına almak için hükümetleri kurarlar. İktidarların meşruiyeti de yönetilenlerin rızasından doğar. Siyasal iktidar (en gelişmiş şekliyle devlet) amacı dışında hareket ediyor ve bu durum süreklilik gösteriyor ise meşruiyetini kaybeder.
 Siyasal iktidarlar iki şekilde gayrı meşru duruma düşer. 
Birincisinde; iktidarın zorla, gayrı meşru şekilde gaspı, ikincisinde ise, meşru iktidarın baskı ve zulüm yaparak hukuk dışına çıkması söz konusudur. 
Bütün siyasal topluluklarda, devlet dediğimiz bütün kuruluşlarda mutlaka bir siyasal iktidar ve bu iktidarı kullanan yani karar alma, emir verme ve bu karar ve emirleri gerektiğinde zora başvurarak yürütme gücüne sahip bir kişi veya bazı kişiler daima mevcut olmuştur.
 Bu evrensel bir olgudur. 
Sadece fizik zorlama gücüne ve kaba kuvvete dayanan bir iktidarın uzun süre ayakta kalması hemen hemen imkânsızdır Onun içindir ki iktidarı ellerinde bulunduranlar daima halkı (yönetilenleri) yalnız emretme ve yönetme gücüne değil, fakat aynı zamanda emretme ve yönetme hakkına sahip olduklarını inandırmaya çalışmışlardır.
İktidarın rastgele elde edilmeyip bir hakka dayandığı fikrinin kabul edilmesi ölçüsünde o iktidar meşru bir iktidar olur. Meşru bir iktidara itaat de yönetilenler için bir görev haline gelir. Baskıya karşı direnme hakkının kullanılmasında en önemli unsur, iktidarın meşruiyetini kaybetmesidir. Bir ülkenin veya toplumun devleti, kendi ülkesinde yaşayan tüm insanların yaşam ve diğer haklarını korumak ve bunları güvenceli bir düzene bağlamak zorundadır. Aksi halde kendi varlık nedenine aykırı hareket etmiş olur ki bu durumda meşruiyetini kaybeder. 
 Meşruluk sözcüğünün genellikle alışılmış olan anlamı, pozitif hukuk normuna uygunluktur. Bu aslında yasal olma demektir. Pozitif hukuka uygundur diye işkence yöntemini uygulayan bir iktidarın yasallığı kuşku götürmez, ancak meşruluğu bir hayli tartışmalıdır.  Hukuk düzenlerinin meşruluk ölçütü özgürlüktür. Özgürlüğü sağlayamayan hukuk düzenleri meşruluklarını yitirirler. 
Açlığa, baskıya, yoksulluğa ve birçok sıkıntıya zamanla alışabilen insan, aynı tahammülü, adaletsizliklere ve haksızlıklara karşı göstermemiştir. İşte, onu diğer canlılardan ayıran ve insan yapan özelliği de budur; onur ve özgürlük sahibi olması, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı tepki göstermesidir.
İnsanın doğasında var olan bu tepkiyi söküp atmak ise onun varlığını yok etmekle eş anlamlıdır.  
İnsan yeri geldiğinde ölmeye de razı olur, fakat özgürlüğünden ödün vermez. 
Bu nedenle; insanın baskı, zulüm, adaletsizlik ve haksızlıklara karşı tepki vermesi, yani direnmesi, onun en doğal ve devredilmez bir hakkıdır. 
Kaynakça
Hayek’in Hukuk ve Adalet Teorisi- Liberte yay.
Atar, Yavuz- Türk Anayasa Hukuku
Ana Britannica