Trabzonspor'un duayen yöneticilerinden Ergin Kulaçoğlu, Trabzon futbolunda Trabzonspor'dan önceki dönemlerden başlayarak zirveye giden yolu ayrıntılarıyla anlattı. Kulaçoğlu, aynı formüllerin bugün de uygulanabileceğini söylüyor.
Ergin Kulaçoğlu, Trabzonspor tarihinin önemli isimlerinden biri. 1972-78 yılları arasında yönetimde yer almış ve genel sekreterlik görevini yürütmüş. Tabii Trabzonspor’un öncesi de var. Ergin Kulaçoğlu Trabzon Lisesi’nde okurken Trabzon’daki yüksek futbol kültürünü alabildiğine teneffüs eden, Trabzon futbolundaki amansız rekabetin Trabzonspor’un kuruluşuna doğru giden yolu en yakından izleyen, 1972’deki Trabzonspor kongresinde, yönetim için mücadele eden iki listenin haricinde bir ortak liste hazırlayarak Trabzonspor tarihinde hep bahsi edilen birlik-beraberliği ilk ve belki de son kez sağlayan kişi.
Trabzonspor 1. Lig’e çıktığında şampiyon olacağını, bu başarıyı defalarca tekrarlayacağını siz o zaman tahmin edebiliyor muydunuz? Yoksa bu başarı Türkiye’deki ortalama futbolseverlerde olduğu gibi Trabzon’da da beklenmeyen bir başarı mıydı?
‘’Hayır, beklenmeyen bir başarı değildi. Trabzon’un futbol tarihi Trabzonspor’dan önce de başarılarla doludur. Hatta size enteresan bir şey söyleyeyim: İlk şampiyonluğumuz bana o kadar doğal ve sıradan geldi ki, şampiyon olduğumuz akşam ben eve gittim. Türkiye 1. Ligi’nde ilk kez şampiyon oluyorsunuz, üstelik şampiyonluğu ilk kez İstanbul dışına çıkaran takımsınız ve en ufak bir kutlama yapmadan evinize gidiyorsunuz. Çünkü zamanında Trabzon Lisesi’nde okuduk, çok değerli öğretmenlerimiz vardı. Mesela beden eğitimi öğretmenimiz Hayri Gür’dü. Ayrıca o zamanlar büyük futbolcularımız vardı. Akrep Celal, kardeşi İhsan gibi isimlerle sürekli beraberdik. Yatılı okuyoruz, gidip sohbetler ediyoruz. Ahmet Suat (Özyazıcı) gelip gidiyor. İdmangücü’nden Harun Kırman’ı seyrediyoruz. Necmi Ati’de Çolak Sebahattin… İstanbul’a giden ve orada başarılı olan futbolcularımız vardı. İdmanocağı’nın amatör gruplarda çok şampiyonluğu var. Dolayısıyla Trabzonspor’un başarıları bizim için beklenmedik bir gelişme değildi.’’
Trabzon’un köklü takımları arasındaki rekabetin Trabzon’da futbolun kalitesinin artmasında bir etkisi var mıydı sizce?
‘’Tabii ki vardı. O zaman İdmanocağı-İdmangücü maçları çok önemliydi. İdmanocağı sarı-kırmızı, İdmangücü de yeşil-beyaz renklerine sahipti. İdmanocağı daha çok şehrin merkezinin, İdmangücü de ilçelerin takımı sayılırdı. O tarihlerde Necmi Ati de başarılıydı. Sonradan bu rekabete Akçaabat Sebat da dâhil oldu.’’
‘’Bu kulüplerin birleşmesiyle Trabzonspor ortaya çıktı. Bu devletin dayatmasıyla mı gerçekleşti? Türkiye’de 2. Lig kuruluyordu ve “her şehirden bir takım alabileceğiz, birleşin ve öyle gelin” mi dediler?
‘’Evet, öyle oldu. O tarihlerde futbolun ülke çapında yaygınlaşması isteniyordu. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak, “Birkaç kulüp birleşin gelin, sizi 2. Lig’e alalım” demiş. Ben o zaman Trabzon’da değil askerdeydim ama bütün gelişmeleri ayrıntılarıyla sonradan öğrendim. Fakat İdmanocağı, kendi renkleri ve formasıyla katılmak istiyor. Zaten Türkiye şampiyonlukları da var, “ben amatör şampiyon olarak çıkayım” diyor. Ancak Trabzonspor diğer takımların birleşmesiyle kırmızı-beyaz renklerle kuruluyor ve İdmanocağı dışarıda kalıyor. Tabii İdmanocağı amatör bir takım olduğu için profesyonel statüde olan ve dolayısıyla maddi güce sahip Trabzonspor ile rekabet etme imkânı kalmıyor. İdmanocağı futbolcularını transfer etme şansı doğuyor. Sonuç olarak İdmanocağı da birleşme kararı alıyor ve Trabzonspor ile birleşiyor.’’
‘’Bu birleşmeden sonra daha önce takımlar arasında var olan ve kalite getiren rekabet ortadan kalkmış olmadı mı? Dolayısıyla rekabetin getirdiği kaliteden de Trabzon futbolu mahrum kalmadı mı?
‘’Kulüpler birleşmiş olsa da birleşen kulüplerin bazı taraftarları eski kulüplerini yaşatmak istediler. Mesela merhum Attila Damlacı İdmangücü’nü amatör ligde devam ettirdi. Ama tabii İdmanocağı’nın önemli isimleri Rıfat Dedeoğlu ve Selahattin Kundupoğlu gibi isimler Trabzonspor’un bünyesinde yer aldılar. Fakat dışarıdan yine İdmanocağı’nı desteklediler. Trabzonspor yönetiminde İdmanocağı-İdmangücü rekabeti devam etti. Bizzat ben de bunu yaşadım. Hiçbir kulübe mensup değildim ama lisedeyken maçlara gidiyordum. O tarihlerde ben İdmangücü’nü alkışlıyormuşum. İdmangücü’nde oynayan Araklı’dan İsmail Hakkı Kaptan ve Yılmaz Piroğlu adında sınıf arkadaşlarım vardı. Biz de onları tribünde destekliyoruz. Aradan yıllar geçti, ben Trabzonspor yöneticiliğine aday olmak istedim. O zaman da “cunta” tabir edilen gruplar vardı. Listeleri bunlar yapardı.’’
‘’Ben aday olmak isteyince beni listeye almadıklarını öğrendim. Sebebini sorduğumda “Sen İdmangüçlüymüşsün” dediler. Çok ağrıma gitti. Ben de kongrede yarışacak olan iki listenin haricinde bir üçüncü liste yapmaya karar verdim. Diğer iki liste Şamil Ekinci ile Ahmet Salih Erdem’in listeleri. İşin beni cesaretlendiren kısmı da şu; vatandaş bu iki listenin birleşmesini ve tek liste halinde seçime girmesini istiyor. Fakat bütün çabalara rağmen bir türlü ikna olmuyorlar. Ben de kendi kendime “bunlar uzlaşmazsa, ben de bir uzlaşma listesi yapar ve kendimi de yazarak yönetime girerim” diye düşündüm. (Gülüyor) Listeyi yapıp matbaada bastırdım, kongre günü salona gittim. Divan başkanı “belki uzlaşma olabilir” diye kongreye ara verdi. Ara verilince ben de kendi listemi dağıttırdım.’’
-Hangi tarihteki kongre bu?
‘’1973 olması lazım. Listeyi eline alan “Oh ne güzel! Bunlar uzlaştılar ve tek liste yaptılar” dedi, çünkü öyle bir beklenti vardı. Ben de kendimi dördüncü ya da beşinci sıraya yazmıştım. Müze kurulunu değiştirdim, o kulübe tahakküm eden cuntaları tasfiye ettim, disiplin kurulunu değiştirdim. Ondan sonra yıllarca kulüpte genel sekreterlik yaptım. Yani sizin dediğiniz gibi İdmanocağı-İdmangücü rekabeti Trabzonspor’un içinde de devam etti.’’
Trabzonspor 1. Lig’e çıktı, ikinci sezondan başlamak üzere arka arkaya şampiyonluklar ve kupalar kazandı. O yıllarda Avrupa kupalarında büyük kulüpleri de dize getirdik. Özellikle o dönemin şampiyonluk serisinin sonlarına doğru camiada bir kanıksamışlık gözlemleniyordu. O zamanlarda bir Avrupa vizyonu geliştirilemez miydi? Avrupa’da daha başarılı olmak için çalışmalar yapılamaz mıydı? Yoksa dönemin şartları mı buna izin vermedi?
‘’Avrupa’da daha başarılı olmak için vizyon geliştiremeyişimizin sebebi, benim de kafile başkanı olarak gittiğim Kopenhag maçı ve sonrasında vuku bulan gelişmelerdir. İlk maçı Trabzon’da 1-0 kazanmıştık, orada İsveçli hakemin gadrine uğradık ve iki ofsayt golle 2-0 yenildik. Hakem onları açıkça korudu. Öyle olunca bizim seyircimiz taşkınlık yaptı, UEFA da bize üç yıl Avrupa kupalarına katılmama cezası verdi. Bizim itirazımız üzerine ceza bir yıla indi ama biz o sene, yani 1977-78 sezonunda Avrupa’ya gidemeyeceğimiz için şampiyonluğu o kadar önemsemedik. Bu bizim Avrupa’da daha büyük başarılar elde etmemizi önleyen bir kırılma noktası olmuştur. Bu benim şahsi kanaatimdir.’’
Trabzonspor bugün o yıllarını arıyor. Başarı dolu yıllar geride kaldıkça tartışmalar da başladı. Bir görüşe göre yurtta ve dünyada şartlar değişmiştir, Trabzonspor o dönemin formülleriyle başarılı olamazdı. Zamanın ruhuna uygun olarak farklı yöntemlerle başarıyı kovalaması gerekiyordu. Bir başka görüşe göre de Trabzonspor o dönemin metotlarıyla yine ve her zaman başarılı olabilirdi, fakat uygulamada problem olduğu için başarıdan uzaklaşılmıştı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
‘’Biz yönetim kuruluna geldiğimiz (henüz 2. Lig yılları) zaman Trabzonspor’da oynayan çok az sayıda Trabzonlu futbolcu vardı. Biz o sıkıntıyı çektik. O dönemler henüz menajerlik yok ama yine aracılar var ve bize Zuhuratbaba, Bakırköy gibi takımlarından yaşı geçmiş, azmi ve hevesi kırılmış futbolcuları alıp getiriyorlardı. Üstelik onlar sahada oynarken bir türlü kendilerine güvenemiyor, “Acaba bizi sattı mı, yaptığı hareket normal mi?” gibi kuşkulara kapılıyorduk. Biz yönetim kurulu olarak hemen kongreden sonraki gece, ilk toplantımızda Barbon Ziya’yı, Ahmet Suat’ı ve Trabzon’da amatör futbolcularla sıcak ilişkisi olan eski futbolcuları çağırdık. Onlar da bize bir futbolcu listesi verdiler.’’
-PTT maçından sonra, değil mi?
‘’Evet, o maçtan sonra. Biz de listeyi aldık ve hiç zaman kaybetmeden hemen bu futbolcuların kapılarını çaldık. Beş veya altı tanesini bulamadık, evlerinde yoklardı. Bulamayınca soruşturduk, öğrendik ki Akbank Mumhane şubesi müdürü bunları alıp Kayserispor’a transfer olmak üzere Kayseri’ye götürmüş! İki arkadaşımızı görevlendirdik, müdürün kapısını çaldık. Evde bulamayınca telefon numaralarını alındı, müdür arandı ve futbolcuları geri getirmesi “rica” edildi. Geriye geldiler, hepsiyle sözleşme yapıldı. Böylece takımın çekirdeği kuruldu. İyi de bir teknik direktörümüz vardı, Şükrü Ersoy. Ben şahsen Ersoy’un Trabzon futboluna büyük katkıları olduğuna inanırım. Hâttâ kendisini görevden alırken biraz vicdan azabı çektiğimi itiraf edeyim.’’
-Başarılı olmasına rağmen neden görevden alındı?
‘’O zamanki genel kaptanımız Süha Akçay Ahmet Suat Özyazıcı’yı çok severdi, takımın başına getirmek istedi. Kararda benim de imzam vardı, Allah affetsin’’
O zamanın başarı formülleri bugün uygulanabilir mi yoksa farklı metotlar mı düşünülmeli diyorduk?
‘’Benim şahsi kanaatim, bizimle ağlayan ve bizimle gülen insana ihtiyacımız var. Bu yöneticiler için de geçerli. Ben evden çıktığım zaman Kunduracılar Caddesi’nden geçerken beni başta kuyumcular yakalar, hesap sorarlardı. Mesela bir gün, berabere kaldığımız bir maç sonrası Necati (Özçağlayan) soyunma odasından çıkmıyor. Ben de kendisini teselli etmeye çalışıp, “Haydi Necati, bir beraberlikten ne olacak?” dediğimde bana “Ben şimdi Yeşil Mustafa’ya ne anlatacağım?” dedi. Yeşil Mustafa da babası. Büyük bir duygusal beraberlik var. Ali Kemal gidecek, Faroz’da kahvede arkadaşları rahat bırakmayacak.’’
O zaman ben şunu çıkarıyorum; o zaman başarıyı getiren formüller bugün de uygulanabilir diyorsunuz?
‘’Uygulanabilir. Bakınız, Erdoğdu Lisesi futbolda Dünya Şampiyonu oldu. Neden onlar Dünya Şampiyonu oluyor da sonunu getiremiyoruz? Kendi başımdan geçen bir anımı anlatayım: Ben Yalova’da noterlik yaparken Trabzon’dan Yalovaspor’a futbolcular gelmişti. Çünkü Yalovaspor’un teknik direktörü Trabzonluydu. Sonra teknik direktör ayrılınca o futbolcular orada garip kalıyor. Sahip çıkan olmuyor, maaşını alamıyor. Hevesleri kırılıyor, hâttâ futbolu bırakanlar bile oluyor. Ben noter olduğum için o futbolculardan bana gelenler oldu. Çocuk “futbolu bırakacağım” diyor. Yani Trabzon’un Anadolu’nun birçok şehrinde teknik direktörleri olması bizim başarılı ekiplerimizi de dağıtıyor. Anadolu takımlarına giden Trabzonlu çocuklar ortama uyum sağlamakta zorluk çekebiliyorlar. Bakıyorlar ki kendilerini Trabzonspor da almıyor. Bu sefer motivasyonunu ve hevesini kaybediyor. Futbolu bile bırakabiliyor. Bizim onlara sahip çıkmamız lazım. Bizim iskeletimiz mutlaka Trabzon’dan olmalı. Zaten başka türlüsüne bizim bütçemiz de kâfi gelmez. Biz o takdirde yine başarılar elde ederiz.’’
Trabzonspor’dan önce şampiyonluğa çok yaklaşan ama ulaşamayan başka takımlar da vardı, Eskişehirspor gibi. Belli ki onların da bir tarihi altyapısı ve birikimi olan bir şehirdi ama şampiyon olamadılar.
‘’Eskişehir bizim kadar değil. Eskişehirspor’un o zamanki başarısının arkasında HASTAŞ diye bir şirket vardı. Halka açık şirketlerin ilkidir. O şirketle birlikte şehirde futbol da gelişti. Ben oraya İstanbul’daki Trabzon Öğrenci Yurdu’ndan derme çatma bir takım götürdüm. Orada Fethi Heper’in de olduğu bir takımla maç yaptık ve başa baş oynadık.’’