Dünyada insanlığın geleceği nelere gebe olacağını bilemeyiz.
Neden?
Çünkü insanların geleceğini, düşlerini, sevinçlerini ve acılarını bile düşünen yok. İki süper güç olarak bilinen devletlerin yöneticileri sanki aynı okulda okumuş ahbap çavuş dostlar gibi! Bu yöneticiler, düşman görünseler de ortak noktalarda buluşuyorlar. Çıkarlarını korumaya çalışırlarken başka ülkelerin ilkelerini yok sayıyorlar. Günümüzde sancılı ve acılı günleri insanlığa yaşatanların elleri aynı tetiği çekiyor.
Ülkemizin bulunduğu coğrafyada süper güçler, ballı kaymaklı pastayı yemek için türlü oyunlara girerken, bizlere kuru ekmeği çok görebiliyorlar. Bu nedenle anaların, babaların, nişanlıların ve sevenlerin bakmaya kıyamadığı doyamadığı yiğit evlatlarımıza feryatları tüm ülkemizi yakıyor.
Kınalı kuzularımız ve canlarımız şehit olmuş.
Şehit olmak, çok büyük mertebedir. Herkese nasip olmaz.
İmam, musalla taşında al bayrağa sarılı şehide şahit misiniz diye sorar.
“Elbette şahidiz.”
Peki, şahit olduğumuz şehitlerimizin bizlerdeki hakkına ne diyebiliriz? Onların kanı toprağa düştü. Bizler hakkımızı helal ediyoruz derken şehitlerimiz bize haklarını helal ederler mi acaba? Tüm şehitlerimiz bizlerin acısıdır. Bazen bir dolmuşta, bazen bir parkın bankında oturana, bazen hastane kuyruğunda bekleyene ve tüm güzelliklere ilgi duyarız. Hüznümüzü sevincimizi paylaşırız. Ama öyle bir hüzünlenme, içimize düşen ateş parçası var ki hepimizi yakar.
Şehitlerimiz…
Neden?