Pazar yerleri, kentlerde/kasabalarda haftanın belli günlerinde, yörede üretilen/yetiştirilen tarımsal, hayvansal vb. ürünlerin pazarlanma alanları olarak bilinir.
Köylü yurttaşlar, kadınlar/erkekler bir hafta içinde ürettikleri tereyağı, peynir, çökelek, süt vb. hayvansal ürünlerini ilçenin/kasabanın geleneksel pazarında satışa sunarlar.
Sadece hayvansal değil, bağında/bahçesinde ürettiği marul, soğan, pırasa, domates, elma, armut, patates ve benzeri tarımsal ürünlerini de satarak “aile bütçesi”nin denkliğini sağlamaya çalışırlar.
***
Kırsal kesimde yaşayan nüfusun/yurttaşların, kendi ekonomilerinin çarkını döndürür olmaları; her ülkenin refaha doğru giden kalkınmasının temel unsurunu oluşturur bizce...
Bu alanda ülkede refah payı ne denli büyürse, ekonomik göstergelere de; o oranda pozitif anlamda güven ve hareketlilik gelir. Ki bu çağdaşlaşmaya giden bir yoldur elbette.
Böyle bir yolda ilerlemekte ısrarcı olunursa yüzler güler...
Ceplere/cüzdanlara bereket gelir.
Bu gerçek karşısında, kırsal kesimde oturan yurttaşların üretiminin desteklenmesi gerekir tabii ki...
Bu yetmez, ürününü pazarlama konusunda kimi kolaylıkların getirilmesi ise önemli bir konudur üretici için...
Köylü yurttaşların ev ekonomilerini denkleştirme, yaşama tutunma amacıyla üretip pazarladıkları ürünlerden belediyelerce hiç bir vergi vb. ücret alınmaması gerektiğini de bu arada bilmemiz gerekir.
Ayrıca, köylü yurttaşların üretim sorunlarına çözüm getirmek ve onları sürekli bilgilendirip uygulamalar yapmak bir başka önemli koşuldur bizce.
Ne denli ilgi gösterir ve bilgilendirme yapılırsa, artan üretimden ötürü köylü yurttaşların yüzü de o oranda güler elbet.
Önce bunu bilmek, ilke edinmek gerekir.
Ürünün pazarlamasına sıra gelince; ülkemizde bu konuda büyük ve de küçük pek sorunun varlığından söz edebiliriz..
Öncelikle belirtmek gerekir ki; kentlerde/kasabalarda kurulan geleneksel pazarlardaki uygulamalar “böyle gelmiş, böyle gider” anlayışıyla bugünlere geldi.
Köylü yurttaşlarımızın ürettiği ürünlerin genelde sağlıklı ortamlarda pazarlandığını kimse iddia edemez.
Bir pazarda, toz/toprak ortamında, tereyağı, köy peyniri, zeytin, hurma, çökelek, pirinç, bulgur, un ve benzeri temel tüketim maddelerinin açıkta pazarlanır olması üzücü bir manzarasıdır ülkemizin... Üstelik o yörenin kırsalında yetişen ürünlerin pazarlanması gereken bir ortamda; market/bakkaliye, züccaciye, hırdavat vb. dükkanlarda bulunan sanayi/fabrika ürünlerinin satılması "pazarcılık geleneği"ne de ters düşen bir tutum olduğunu bilmemiz gerekir.
Bu yanlış uygulama, köy/köylü kalkınmasına da ters düşen, sırıtan bir manzara ayrıca...
AB yönetiminin dikkatini çekmiş bulunuyor olmalı ki; Ülkemizin bu topluluğa girebilmesi için tüketim maddelerinin mutlaka markalı ve ambalajlı pazarlanması koşulu getirilmiş bulunuyor.
Ama acı gerçek; pazar yerlerinde pazarlama yöntemi açısından hala ilkellikler yaşıyoruz.
AB istiyor/emrediyor diye değil, biz "pazar yerleri"mizi düzene kavuşturup, köylü yurttaşlarımıza daha çok gelir getirecek üretim yöntemlerini öğretmek durumundayız bugün. Ülke kalkınması; "ev ekonomisi"nden başlarsa gerçekçi olur.