…Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar Ve biz hâlâ analık ederiz onlara En zorlu iş, en ağır emek Ve çalışmak doğuştan mezara dek Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz Yaşamak için ekmek Ruhumuz için gül istiyoruz!...”
Kadın dokuma işçileri böyle haykırıyorlardı; ”Ekmek istiyoruz, Gül de” Kadın işçiler bu sloganla, salt karınlarını doyurmak istemediklerini; hayatı tüm güzellikleriyle birlikte yaşamak için daha fazla zamana da gereksindiklerini haykırıyorlardı dosta düşmana…Bu aynı zamanda, ücret artışıyla sınırlanmış geleneksel sendikacılığa da duyulan bir tepkinin ifadesiydi. “…Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden Bu ekmek ve gül türküleri Ve yineliyoruz hep bir ağızdan ‘Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!..”
James OPPENHEIM
Tüm değerlerin ve kavramların ışık hızıyla anlam değiştirip işportaya düştüğü bu yabanıl sürecin bir ucube armağanı olsa da, Unutturup, Kandırılmak!..
Bilinmelidir ki; Ne tarihin tekerleklerini geriye döndürmek olanaklı olacaktır, ne de Tarihte hazıra konmak…
“ GÖKYÜZÜNÜN YARISI SİZİN SE KAVGANIN DA YARISI SİZİN “ diye seslenen dost bir yüreğin haykırışını paylaşan sevgili Feride Ermutlu’ya selam ile…
“ Maalesef bugün artan sayıda kesim 8 Mart ı ‘’Dünya kadınlar günü’’ olarak kutlamaktadır. Zira devrimci yapılar…ve reformist partiler bile ‘’Emekçi kadınlar Günü’’ diyenlerin sayısı azalmaktadır.
Elbette burada sorun salt ‘’Emekçi’’ kelimesinden ibaret değildir. Kadın’ın özgürleşme mücadelesine bakışla, kadını toplumsal olarak konumlandırma ile ilgili bir farklılaşma söz konusudur.
8 Mart kadının ezilmesine nedeni olan kapitalizme karşı bir kavga günü çağrısı olarak mı kutlanacak, yoksa renkli ve bir çeşit festival havasında içi boşaltılmış olarak göstermelik mesajlar eşliğinde, adeta bir ‘’kadınlar matinesi’’ ya da ‘’anneler günü’’ formunda mı Fark bu kadar açık, kesin, ve derindir. Sadece ‘’kadın a’’ kadın sorununa bakışına değil, sınıflar mücadelesinin ele alışın da somut bir ifadesidir.
Sınıf mücadelesinin genel bir yükselişinin dışında, ne genel olarak kadın sorununun çözümü, ne de emekçi kadına yönelik her türden saldırının püskürtülmesi mümkündür. Ve bu nitelik kadını ve erkeğiyle işçi ve emekçilerin ortak mücadele alanıdır. 8 Mart dünya devrim hareketine kazandırılması süreci bunu somut olarak ispatlar. 1857 de yılların ‘’vaatler ülkesi’ Amerika da New York kentinde sömürü had safhadadır. Çoğu kadın kırk bin dokuma işçisi ağır çalışma koşullarından dolayı greve gider. Günde on altı saat çalışıp, düşük ücrete karşı bir isyandır bunun adı.
Amerikan burjuvazisi ne karşı dişe diş bir kavga başlar. Grev in yaygınlaşmasından korkan patron, grevcileri fabrikaya hapseder. Ardından çıkan yangında 129 kadın işçi yanarak can verir. Günlerden 8 Mart’ tır. Bu yangın mücadele alevlerini daha da yükseltecek ve yayacaktır. İş günün ün kısaltılması ve bazı siyasi haklar için Manhattın da ki iplik işçileri kadınlarda grev yaparlar. Bu greve polisler saldırır.140 kadın işçi katledilir, yüzlercesi tutuklanır. Günlerden yine 8 Mart’tır..
1910 yılında Kopenhag da toplanan Sosyalist Kadınlar ikinci Kongresi Clara Zetkin in önerisiyle 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan eder. Evet. İşte bu kısa tarihçe 8 Mart ın doğuşunun ve tüm dünyaya yayılışının hiç te sınıflar üstü olmadığını gösterir. 8 Mart işçi ve emekçi kadınların mücadelesiyle ortaya çıkmış ve yine Devrimci kadınların çağrısı ile de Uluslararası bir gün haline gelmiştir.”(*)
İnsan onuruna yaraşır iş ve yaşam koşulları için hayatlarını ortaya koyan bu onurlu kadınlar…kız kardeşlerinin Eşit ve Özgür bir Dünya taleplerini canlı tutmalarının temel dayanaklarını oluşturmuştur. 8 Mart, oy hakkı, sendikalaşma ve eşit işe eşit ücret gibi taleplerle yola çıkan kadınların mücadelesinin bir ürünüdür.
Diğer yarımın, yaşamlarıyla taçlandırdırdıkları bu onurlu yürüyüşünü kutluyorum…
(*)- Ünal Salıcı