EDEP

Ah bu sosyal medya.
Seni, beni, onu hem vezir hem rezil eden sosyal medya!
Sınırlarımızı, haddimizi zorlayan sosyal medya.
Uzun zamandır beklenen Millet İttifak’ının adayını açıklamasıyla beraber, ittifak ortakları ve Cumhur İttifakı bileşenleri telefonlarını ellerine aldılar.
Sevinçler, küfürler havada uçuştu.
Hadi vatandaş neyse de bu siyasilerin paylaşımları ağızları açık bırakıyor. Hainden, aile içi meselelere kadar neler yazmadılar ki?
Uzun zamandır siyasilerin ihtirasları kişiliklerinden alıp getiriyor.
Dün söylenene bakmadan bugünü kendi çıkarlarına göre yorumlayanlarla dolu ortalık.
Kişilik haklarını, masumiyet karinesini, ahlak olgusunu darmadağın eden; hasbelkader bir koltuk bulan siyasi parti temsilcileri, sosyal medya denen mecralarda kendilerinden geçiyorlar.
Biliyoruz; çapınızın taşıdığınız siyasi kimlikle asla alakası yok.
Ancak kardeşim, “Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep, dediler ilim geride, illa edep illa edep.” sözünden de mi haberiniz yok?

ŞİMDİ NE OLACAK?

Olacak olanları hepimiz biliyoruz.
14 Mayıs’ta sandığa gideceğiz, oylarımızı kullanacağız, Türk milletinin iradesi yönetimini seçecek.
Tecelli eden irade bir dahaki seçime kadar görev yapacak.

KILIÇDAROĞLU SEÇİLİR Mİ?

Seçilir mi, seçilmez mi kâhinlik yapamam ama gördüğüm kadarıyla büyük bir ivme yakaladı.
3 Mart’ta Meral Akşener’in yaptığı açıklamayla toza dumana karışan siyaset, hafta sonu oluşturulan formülle dengeye oturdu.
Benim gördüğüm Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu bu denge siyasetinde oyun kurucu oldu.
Masanın diğer liderleri ise bu formüllerden pek memnun gözükmedi. Davutoğlu, Babacan ve Gültekin Uysal, Kılıçdaroğlu üzerinde kurduğu baskıyı ciddi derece de kaybettiler.
Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun antlaşma metninde yer bulmaları, iktidar kurmaylarını hukuk arayışına itti.
Unutmamak gerekir ki Türk siyasetinde algı çok önemlidir.
Oluşturulan algı, alan hâkimiyetine evirilmeye başladı mı sonuç ilan etmek kolaylaşır.
Algı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yana.
Hâkimiyet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da.
Bakalım ilerleyen günler algı-hâkimiyet açısından neler gösterecek?

DEPREM BÖLGESİ

Bir ayı geride bıraktık büyük felakette.
On binlerce ölü, yüz bini aşan yaralı, milyonu bulan evsizler ve çocuklar, büyük travmalar.
Unutacak lüksümüz yok.
Deprem bölgesinde yaşayanlara yardımlarımızı devam ettirmeliyiz.
Rehavete kapılmadan, reklama koşmadan, insanca. Bu bizim insanlık görevimiz.

İLK DEFA SESİMİ ONLARLA
BİRLEŞTİRMEDİM

1897 Osmanlı-Yunan Savaşı kazanılmış ancak İstanbul Antlaşması ile beraber savaşta kazanılan Teselya II. Abdülhamid imzasıyla geri verilmişti.
Girit Osmanlı’ya kalmasına rağmen Hristiyan bir valinin adayı yönetmesine izin verilmişti.
O gün Selanik sokaklarında gezen Manastır Askeri İdadisi öğrencisi Mustafa Kemal gördükleri hakkında şunları söylüyordu: “Öğretmenlerimiz bu sonu kabullenemiyorlardı. Duyduklarıma göre birçok arkadaşımda gözyaşı döküyordu. Sokaklar ise insanlarla dolu olup, ‘Çok yaşa Padişahım.’ diye bağırıyorlardı. İlk defa onlarla sesimi birleştirmedim.”