Mümin için hayatın anlamı Allah’ı memnun etme gayretidir. Kulluk bizim için ulaşabileceğimiz en üst makamdır. Bizler kul olmanın tabi bir gereği olarak kıldığımız beş vakit namazın her rekatında günde kırk kez rabbimize iltica ederek “Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” diyoruz. Allah’a sığınmanın ondan istemenin Kur’an daki karşılığı duadır. Dua Allah Resulü (as) efendimizin ifadesiyle ibadetin özüdür. Öyle ki dua sahibini değerli kılar. Bir bakıma Allah katındaki kıymetimiz yaptığımız dua ölçüsündedir. De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!(Furkan,77)
Bizi bizden daha iyi bilen, tüm ihtiyaçlarımızdan haberdar olan Allah (cc) kendisiyle irtibata geçmemizi, isteklerimizi ona arz etmemizi istiyor. “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim”. (Mü'min, 60)
Dua Allah ile kul arasındaki en anlamlı ve en güçlü irtibat şeklidir. Aradaki bu rabıtanın devamlılığı ve selameti bakımından yapılacak duanın bilgiye dayalı olması gerekir. Mümin duasında hitap şeklini, duanın şartını adabını, duanın zamanını, duasında neyi istemesi gerektiğini ve duasının nasıl karşılık bulabileceğini, yani duanın mahiyetini bilmesi gerekir. Şimdi biz bu başlıkları kısaca izah etmeye, açıklamaya çalışalım.
Dua ederken Allah’a hitap şekli önemlidir. Bizler duamızda Allah’ım veya ya rabbi diyoruz. Aslında isteyeceğimiz şeye uygun bir hitap başlığı kullanmamız duamızı daha anlamlı kılar. Günahının affını dileyenin Ya Tevvab, geçim için dua edenin ya Rezzak, hastalık için dua edenin ya Şafi diye hitap etmesi Kur’anın dua tarifine uygundur. “En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin” (Araf, 180)
Duada samimiyet esastır. Sadece ezbere söylenen kalbin tasdik etmediği sözler dua olarak kabul görmez. Peygamber efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor"Kabul edileceğine kesin olarak inanarak Allah'a dua ediniz ve biliniz ki, Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez" (Tirmîzi, Da’vât, 66)
Dolayısıyla dua denince, sadece dille yapılan dua anlaşılmamalıdır. Bir de fiilî dua vardır. Mü'min kişi dili ile talep ettiği şeyin gerçekleşmesi için aklın gösterdiği sebeplere başvuracaktır. Mesela hastalıktan kurtulmak için sadece sözlü dua yetmez, tedavi yollarına başvurmakta gerekir.
Dua hatırlamaktır. Allah’u Teala her daim hatırda tutulması gerekir. Fakat maalesef insan sadece zorda kalınca Allah’ı hatırlıyor. İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur. ( Fussilet, 51 ) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Sıkıntılı iken duasının kabul edilmesini isteyen, refah zamanında çok dua etsin" (Tirmizi)
Her türlü sıkıntımızı, ihtiyacımızı istek ve arzumuzu sunabileceğimiz yüce bir makam vardır. Peygamberimiz (as) "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin" buyuruyor
Verirler " ben acizim, kudret senin" dedikçe
Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe
Hz. Peygamber, dua edene isteğinin ya dünyada hemen verileceğini veya ahirete saklanacağını ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bildirerek şöyle buyurmuştur. "Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek sûretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.” (Tirmizî, Da'avât 133 )
Bütün bu anlattıklarımızın hülasası olarak diyebiliriz ki
Dua ibadetin özüdür.
Dua müminin en güçlü silahıdır.
Dua kulun rabbine yalvarması, ihtiyaçlarını ona arz etmesidir.
Dua kulun acziyetini itiraf etmesi yoksulluğunu kabullenmesi, haddini bilmesidir.
Duadarda kalan, sıkıntıya düşen ümitsizin ilahi makamda karşılık bulan imdat çığlığıdır.
Yüce Rabbimiz cümlemizi dua eden ve duası müstecab olan bahtiyar kullarından eylesin. Amin