DOYUMSUZLUK İÇİNDEKİ İNSANLIK

“Malda yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan”  diye bir söz vardır ya kemale ermişler söyler ya bunu boşuna söylememişlerdir diye düşünmek gerekir. Bu söz hayatı daha değerli, anlamlı hedefler uğruna yaşamanın gerekliliğini bizlere hatırlatmak istendiğini gösteriyor sanki.

Hayat faydalı faydasız meşgalelerle akar gidiyor bir ırmak misali. Bu akıntıya kendimiz kaptırdık savrulup duruyoruz. Uyanık olunmaz, aklıselim davranmaz, planlı hareket etmez isek çoğu zaman lüzumsuz meşgaleler bizleri bulur. Bizde de bu meşgaleler içinde yoğrulup dururuz. Aslında bunlar bizlere çekici gelir. Oyunlar, eğlenceler, gereksiz hırslar, ham hayaller, alır götürür ömür sermayesini. Bu sermayede bittikçe de biter daha ele geçmez ne yazık ki. Geriye de baktığımızda ne görürüsün ki bir enkaz! Sıcak ilişkilerden mahrum kalınmış yakın akrabalar. Dostluklarını kaybetmiş sadık arkadaşlar. Buruk yüzler ve donuk gönüller görülür. İnsan kalabalığın içinde yapayalnız kalmış oluverir de artık o ömür dediği sermaye bittiğinden elden bir şey gelmez. Evinde yalnız, hastanede yalnızdır. O artık ölümü yalnızlığın içinde bekler olarak görür kendini bir anda.

Her şey emek ister; akrabalık emek ister, dostluk emek ister, ilişkiler emek ister, dua almak emek ister, sevmek-sevilmek emek ister, hal hatır sorulmak emek ister. Öyleyse her şey iş değil, her şey para değil, her şey kariyer değil, her şey makam da değil. Makam sahibi de, mülk sahibi de, kariyer sahibi de gideceği yer belli “kara toprak”  yoksa belli değil de ben mi bilmiyorum.

Sıkıntılarımız, kibirlerimiz, para hırslarımız, doymak bilmeyen arzu ve isteklerimiz bizleri insanlıktan çıkarmış durumda. Acı bir gerçek var ki ne kadar olursa olsun, ne elde edersek edelim yine de huzuru bulamıyoruz caba nedendir?