Sedyeciler hiç durmadan cepheden yaralı taşımaktadır. Doktorlar, yaşama şansı olan askerlerle ilgilenebilmekte, son derece az olan ağrı kesici iğnelerden yapabilmektedir. Her askerin başında saatlerce durmayı, yaralarını en büyüğünden en küçüğüne kadar tek tek elden geçirmeyi hepsi de gönülden arzulamaktadır ama buna olanak yoktur.
Bir doktor, ayağı kopmak üzere olan ve bağırsakları dışarı taşmış bir halde sedyeyle önüne getirilen askeri görünce, taşıyıcılara seslenir: Bunu kaldırın”! Bu sözü, savaşın her günü kim bilir kaç kez söylemektedir: “Bunu kaldırın”!
O an, can çekişmekte olan asker inilti halinde seslenir: “Baba”...
Tanık olduğu bu olayı anılarında anlatacak olan Salih Dörtbudak ve öteki doktorlar, duydukları bu ses karşısında taş kesilmişcesine duran arkadaşlarına bakarlar. Doktor, çaresizlik içinde oğlunun kanlı yüzünü siler ve sedyecilere şunu söyler: “Bunu gölge bir yere kaldırın!”
Her gün onlarca defa söylediği sözde, oğlu için istediği tek ayrıcalık “gölge bir yer”dir! Amiral Guepratte’ın öz oğlunu gemisinin direğine astırdığı Çanakkale Savaşı’nın kazanıldığı anlardan biri de, dönemin Karasi gazetesinde de yayınlanan doktor ve oğlu arasında yaşanılan bu son bakış ve son sözdür.
Hava ısınmaya başladığı için, iki siper arasında cansız yatan insanların cesetlerinden ağır kokular yükselmektedir. Her iki taraf da ölülerini gömmek ve inleyen yaralılarını toplamak için ateşkes ilan ederler... Sabah, saat 08.00’de Anzak askerleri ve Türkler beyaz bayraklarla siperlerinden çıkarak cesetleri toplamaya başlar. Anlaşmaya göre, her iki ordu kendi tarafında kalan düşman askerini orta çizgiye kadar taşıyacaktır. Takvim yaprakları 24 Mayıs 1915’i göstermektedir... Ve o gün, Tıp tarihinin en çarpıcı doktor öykülerinden biri günışığına çıkacaktır!
Çanakkale Savaşı’nda her iki tarafın da birbirine en çok yaklaştığı, tanıştığı, sigara ve yiyecek ikramı yapıldığı o gün, Türk doktorlar ve sıhhiye erleri gözlerini altmış yaşını geçmiş bir Avustralyalı doktorun üzerinden ayıramazlar. Türk şehitler arasında dolaşan, yaralılara yardım etmeye çalışan bu doktorun göğsünde ‘Mecidi’ ve’ Osmanlı’ nişanlarının yanı sıra bir de Osmanlı madalyası takılıdır!
Türk doktorlar, şehit ve yaralıların eşyalarını çalan bu adamdan adeta tiksinirler... Hele, ölü soygunculuğu yapan ve çaldıklarını hiç utanmadan göğsüne takan adamın doktor olması, gördüklerinin daha da utanç verici bir hale gelmesine neden olur.
Bizimkiler kendi aralarında Avustralyalı doktorun ayıbını konuşurlarken, duydukları ses karşısında iyice şaşırırlar: “Ben hiç kimseden çalmadım madalyaları. Plevne savunmasında Gazi Osman Paşa’nın yanında savaştığım için takıldı onlar göğsüme!”
Ölü soyucusu sanılan doktorun Türkçe konuşması ölüm sessizliğinin üstüne daha da büyük bir sessizlik katar... Çanakkale Savaşı’nda, yerde yatan binlerce ceset arasında karşılıklı birbirine bakan Türk doktorlar ve bir Avustralyalı doktor! Bir bahar sabahının güneş ışığı Avustralyalı doktorun göğsüne takılı Türk madalyalarında parlamaktadır!
Melbourne’da başladığı Tıp eğitimini Edinburgh’da tamamlayan Doktor Charles Snodgrass Ryan, Roma’da bulunduğu sırada ‘London Times’ gazetesinde bir ilan görür. İlanda, Türklerin askeri cerrah aradığı yazılıdır. 1876’da İstanbul’a gelen Doktor Ryan’ı Rus Harbi’nde Plevne savunmasında görürüz. Savaş yıllarında Anadolu’nun doğusuna, Erzurum cephesine de giden Avustralyalı doktor, burada da Tıp sanatının ışığını insanlara taşıdıktan sonra, 1878’de Avustralya’ya döner. Charles Snodgrass Ryan, yirmi yıl sonra anılarını ‘Kızılay Altında’ adlı kitapta yayınlar.
Doktor Ryan bu kitabında, Plevne’de dört süngünün ucuna takılı mumların ışığı altında yaptığı ameliyatları, bir caminin içini dolduran cesetler arasında nasıl yaralı aradığını ve ateş hattında atıyla yaralı askerleri nasıl taşıdığını ve de daha nice ilginç doktor öyküleri anlatır. Bir bölüm okuyoruz: “Geriye doğru yürürken Rus top mermilerinin başımın üstünden çığlıklarla geçtiğini duyuyordum. Bu yürüyüşümüz tabii pek yavaş oluyordu. Çünkü yürürken hem atı idare ediyor, hem de yaralıları attan düşürmemeye çalışıyordum.”
Kırk yıl önce hayatlarını kurtarmak için kendi hayatını feda ettiği Türk askerlerinin cesetleri arasında Plevne’yi anlatan Doktor Ryan’ın gözleri dolar... Türk subaylar ve doktorlar öpmek için Doktor Ryan’ın ellerine yapışırlar!..
Sonra... Sonra herkes birbirine yeniden ateş etmek için yeniden siperlerine doğru yürürler...
Türkler bir ara geriye bakarlar... Doktor Ryan, göğsünde bir zamanlar hayatlarını kurtardığı insanlar için takılan madalyaların, yüreğinde ise yine aynı insanların cansız bedenleri arasında yürümenin ağırlığıyla iki büklümdür!