Deprem anında yapacaklarımız sosyal medya ve görsel medyadan bizlere aylardır anlatılıyor, açık oturumlarda akademik kariyerleri olan profesör ve akademik kimlikli onlarca ilgili bize bilgiler sunuyor.
Ülkemizde deprem ve deprem sonrası alınan önlem ve çalışmalardaki yasal düzenlemelere rağmen bilindik hataların karşımıza çıkması çok düşündürücü.
Resmi kurum binalarının 7-8 şiddetindeki bir depreme dayanıklı inşa edilmeleri ve zemin etütleri bilimsel gerçeklere dayanması gerektiğini bilim adamları sürekli dile getirmektedir.
Ülkemizde okullar ve resmi binaların, hastanelerin mimari projeleri ve yapım öncesindeki yazımı yapılan ihale şartnameleri ile ilgili projelerin kontrolü ve inşaat sonrası bakım tekniği konusunda bir takım yanlışlar yapılmakta.
Yapılan yanlışların çoğunluğunu resmi kurum ve okul binalarının yer seçimi ve imali sırasında yapım tekniği bilahare de kontrolsüzlük ve göz yumulan ihlaller sonucundadır.
Bölgemizde yapılan özel ve resmi kurum yapılarında bu sonuç önümüzde acı bir gerçektir.
İlimizde sahil bandında yeni yapılan veya dolgu üzerine projelendirilmiş bütün binalar inşa tekniğinin yanında onları kontroldeki kayırmacılık ve inşaat sonrası yapılan hataların sonucunda temel ve diğer bölgelerde başlayan su baskınları ile bozulmalar, fore kazıklı projede olsa zemine bağlı çökmeler; bilahare başlayan tuzlu suya bağlı hızlı korozyonu görmek, duymak ve yaşamaktayız.
Adliye binasının zemin katında ve eksi (-1) kodunda biriken deniz suyu korozyona yol açmaktadır.
Haçkalı Baba Hastanesi’nin eksi bir (-1) kodunda biriken deniz suyu korozyon oluşturmaktadır.
Akyazı Stadı'nın dolgu sahasında şartnameye rağmen; yükseklik mesafesi eksik yapılan fore kazık çalışmaları tahkimat hataları ve bunların deniz suyu ile karşılaşması sonucu; tonlarca çelik konstrüksiyonla o dolgu alanının üstüne bina edilen stat inşaatı zemin oturmalarına ve korozyonla karşılaşmayı artırmaktadır.
Bu konuda Jeoloji Mühendisi Sayın Prof. Dr. Osman Bektaş'ın projelerle ilgili ve zemin durumlarını anlatan onlarca makalesini ve uyarılarını dikkate aldığımızda sonuç ortaya çıkmaktadır.
Yapılar malzeme seçimi ve sonrasındaki kontrollerde eksiklikler ve detayların önemsenmediği sonucu önümüzde durmakta.
Deprem bir doğa olayıdır; devlet toplumu bilinçlendirmeli ve oluşacak riskleri minimize etmelidir.
Fay hattı üzerine, dere yataklarına, dolgu alanlarına bina yapmamalı ve yaptırmamalıdır.
Demir, beton ve diğer malzemeden kendi yaptığı binalarda çalmamalı ve çaldırmamalıdır.
İletişim ve diğer önlemleri almalı, eksikliklerini sürekli tatbikatlarla denetlemelidir.
Devleti yönetenler aklın, bilimin ve felsefenin yolunda olmalıdır.
Bir düşünün aynı yaradan neden 8 şiddetindeki bir depremde Japonya da kimseyi öldürmezken; ülkemde 7,4 şiddetinde bir depremde binlerce insanı öldürüp; binaları yerle bir ediyor…
Yazıma depremde sürekli yaşayan bir ülkeden Japonya’dan bir örnekle son vermek istiyorum.
Japonya’da deprem toplanma merkezleri okullardır.
Evet, evet yanlış okumadınız okullar deprem sonrası toplanma merkezleridir.
Hani bizde çürük yapılan, hafif sayılan 4 şiddetindeki bir sarsıntıda en önce yıkılan okullar var ya işte onlarda toplanılıyor Japon halkı. Japonlar’da en iyi yapılan resmi daireler ve okul binalarıdır.
Özellikle çocuklarına öyle bir değer veriyorlar ki 10 üzerindeki depremi karşılayabilecek projelerle okulları en sağlam şekilde imal eden bir bakış açısına sahipler.
Her okulda jeneratör, uzun süre yetecek su ve gıda stoklanarak; yaşanabilecek bir felakette en sağlam sığınılabilecek alanlar ve binalar olarak tescilleniyor.
Sağlam bir mimari ile geleceği inşa etmek; çocuklara verilen önemin dışında medeniyetin de bir ölçüsüdür…
Kalın sağlıcakla.