Bu haftaki yazımı can dostlarımız kedilere ayırma isteği gönlümde birdenbire filizlendi. Trabzon’un sokaklarını dolduran, tarihi duvarlara yaslanıp Karadeniz’in tuzlu rüzgârıyla oyunlar oynayan o kediler, aslında kentle kurduğumuz bağın da sessiz birer tanığı. Yakında çıkacak olan hikâye kitabım “Patilerdeki Özlem”den önce, bu yazıyla Trabzon kedilerine bir selam göndermek istiyorum. Her biri ayrı bir hikâye. Her biri farklı bir hayatın neşe kaynağı, yaşam enerjisi. Ve bu güzel şehir, kedilerin gözüyle bambaşka bir şekilde fısıldıyor hikâyelerini...
Trabzon’un taş döşeli dar sokaklarında gezinirken karşınıza çıkan her kedi, sanki kentin geçmişine açılan bir pencere gibidir. Bir köşe başında oturup Karadeniz’in hırçın rüzgârını koklayan ya da eski bir hanın gölgesinde sessizce dinlenen bu kediler, sadece birer sokak canlısı değiller; Trabzon’un ruhunu taşıyan varlıklardır. Evliya Çelebi, Trabzon’a dair notlarında, kentin limanlarından, bereketli pazarlarından bahsederken, sokak hayvanlarının varlığını da ima eder. Belki de o dönemin kedileri, bugün hâlâ sokakların taşlarında yankılanan o kadim seslerin devamıdır. Şair Behçet Necatigil’in “Hayatta olmak, bir kedinin gözüyle dünyayı izlemek gibi bazen; sade ama bir o kadar anlamlıdır” dizesiyle betimlediği gibi Trabzon’un kedileri de kentle o sade ve derin bağı kurar.
Bu kent, tarih boyunca bir liman şehri olarak balıkçıları, tüccarları ve seyyahları ağırladı. Bugün limanlarda, rıhtımlara yanaşan teknelerin ucunda balık bekleyen kediler karşılıyor sizi. Kedilerle denizin arasındaki bağ, yalnızca balık kokusuyla sınırlı değil; her biri Karadeniz’in dalgaları kadar özgür ve kent kadar köklü.
Şair Cahit Külebi, Karadeniz’i anlattığı bir şiirinde “Deniz kokar Trabzon’un rüzgârı; kediler sokakta, denizle bakışır,” diyerek bu bağı adeta ölümsüzleştirir. Balıkçıların dostu olan kediler, Trabzon’un limanlarında bir sembol haline gelmiştir.
Esnaf kedileri ise dar sokakların sevimli müdavimleri, mahallenin sessiz tanıklarıdır. Tarih boyunca insanlar bu kedilere hep bir anlam yüklemiştir. Osmanlı döneminde cami avlularında saygıyla beslenen kediler, halk arasında bereketin ve şansın sembolü olarak görülürdü.
Bir düşünün: Bizans döneminde Trabzon surlarının eteklerinde fareleri avlayan kediler, Osmanlı döneminde kahvehanelerdeki sohbetlere eşlik etmiş olabilir mi?
Eski Trabzon evlerinin avlularında dolaşan kediler, hem evlerin koruyucusu hem de mahalle halkının sevdalısıydı. Rivayete göre, Trabzon’un ünlü surlarından birinde, bir kedi ve fare hikâyesi nesilden nesile anlatılmış: Kedi, surların karanlık köşelerinde fareleri avlar; böylece surları koruma görevini üstlenir. Bu hikâye, kedilerin Trabzon’un tarihindeki rolünü ne kadar içselleştirdiğini gösterir.
Bugün Trabzon’da sokak kedileri, şehrin gündelik hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Sahil boyunca yürüyüş yapan insanlar, yanlarına ilişen kedilerle kısa dostluklar kurar. Kimisi evinin önüne bir kap mama koyar, kimisi de bir ağacın altına kedi evi inşa eder. Trabzon Belediyesi’nin sokak hayvanlarına yönelik projeleri de bu dost canlısı şehri daha yaşanabilir kılar.
Bir balıkçı, gazeteciye şunları söyler: “Bazen tekneme bir kedi gelir, sessizce oturur. Sanki denizi izlemekten başka bir şey istemez. Ama bilirim ki, o aslında bir hikâye arıyordur.” İşte bu kediler, Trabzon’un yalnızca fiziksel değil, ruhani coğrafyasını da tamamlar.
Trabzon’un sokak kedileri, Karadeniz’in hırçın dalgaları ve tarih kokan sokakları arasında yaşar ama hep oradadırlar: gölgede, ışıkta, insanların hikâyelerinde.
Peki, bu güzel şehrin sokak kedileri bize neler fısıldıyor? Bir dahaki Trabzon seyahatinizde, herhangi bir sokakta durun ve bir kediyi izleyin. Size o sokakların sırlarını, rüzgârın şarkısını ve taşların altına saklanan hikâyeleri anlatacaktır.