Umut, en üşengenimizi dahi sabahleyin yataktan zıplatabilecek denli müthiş bir duygu, Umutsuz yaşam düşünülemez bile, 

Yeni bir yıl… Yeni bir umut ve su gibi akıp giden, giderken de dünyanın eksiler hanesine eklenen ve insanoğlunun hesaplaşma sürecine girdiği 365 kapkara kayıp gün!

O çok anlamlar yüklediğimiz, güç, güzellik, para, mal-mülk, yaşama tutunma noktasında aniden değersiz kılındı ve almaya çalıştığımız oksijeni alamaz olduk.

2020 sanırım tüm dünyanın sınandığı bir yıldı. Dolu dolu soluklamanın, kaygısızca dolaşabilmenin, sevdiklerimizle korkusuzca kucaklaşabilmenin en büyük servet olduğunun geç de olsa ayırdına vardığımız karanın da karası bir yıl! Diğer yanda, doğada yaşam tüm özgünlüğü ve güzelliğiyle devinimini sürdürürken sadece kafese sokulan insanoğlu oldu.

Sanırsınız doğa bize mesaj veriyor; “ Gereksizsiniz. Hava, su, toprak ve gökyüzü sizsiz daha bir temiz. Geri geldiğinizde, kalanlarınız bunu aklından bir an olsun çıkartmasın… Siz benim misafirimsiniz, sahibim değil!”

Her bitişin aslında yepyeni bir başlangıç olduğu düşünülürse, yeni yılın da hayatta geçmişin hatalarından arınmış, yeni bir başlangıç olduğu görülür. Başlangıçlar bazen zorlasa da çoğu zaman güzelliklere gebedir. Önemli olan kişinin başlangıçlara yüklediği anlam, istenç ve kararlılıktır.

Yeni başlangıçlar umut, yeni hayaller ve hedefler yüklü… umut etmek hayallerin ve hedeflerin gerçekleşmesi için motivasyonu arttıran en önemli unsur. Çünkü eğer umut varsa kurulan hayallerin ardından gitmek ve bu hayaller için çaba harcamak kolaylaşır.

Yeni yıldaki hedef ve beklentiler aslında değişim isteğidir. Değişimin ilk adımı ise değişime sadakattir. Tek bir sözden ibaret temenniler, değişimi getirmez. Değişim için ona bağlanmak gerekir.

Değiştiğimizde kuşkusuz karşımıza sorunlar çıkacaktır. Çünkü her değişimin yararı olduğu kadar zararı da vardır. İşte buradaki temel soru; değişim sonucu karşımıza çıkabilecek sorunlarla başa çıkma stratejimizin olup olmadığıdır.

Ama yine de siz… Umut atını yanlış yöne sürüp, rüzgarlı dağların doruklarında onu terletmeyin! Göklerin yıldızları bir bir sönerken, acı su tadına dönüştürülen yaşam her gün yeniden akıtırken zehrini damarlarımıza… 

Şarkılar biten sevdalara çığlık taşırken, yenik bir asker gibi vazgeçerken kavgadan… Umutsuzluğa kapılıp sakın ağlamayın…

Sanmayın ki; salgınıyla, eve kapatmalarıyla, can kırımlarıyla çepeçevre saran bu uğursuz kuşatma ilelebet sürüp gidecek!

Ben biliyorum ki, siz biliyorsunuz ki; her yeni başlangıç, yeni umutların tomurcuklandığı baharı müjdeleyendir. Ne olursa olsun, her koşulda umudumuzu korumak zorundayız. Tabii ki karanlık yılların tortusu o korkak unutkanlığı da kazıyıp atmak koşuluyla…

İşte o zaman, umut etmeye, umudu yakalamaya hakkımız olacak! 

“… Ben isterim ki
Kapansın tüm kapılar karanlığa,
Ama gözler kapanmasın,
Sözler kapanmasın.
Ben isterim ki,
Eğilsin dallar bereketten,
Ama insanoğlu başını eğmesin,
Utançtan ya da güçsüzlükten.
Ben isterim ki
Gözyaşı gibi aksın pınarlar
Toprağın üzerinde duru berrak,
Ama pınarlar gibi akmasın gözyaşı,
Yeryüzünün hiçbir yerinde.
Ben isterim ki,
Bir yıldızlar kalsın uykusuz,
Gökyüzünün derinliklerinde,
Ama insanlar yatıp dinlensinler,
Taze bir güçle başlamak için,
Güzel sabahlara,
Aydınlık sabahlara…”
R.Rıza

Demiri oya gibi işlemek… 

Hep beraber maviliklerden çekmek ağı…

Yarin yanağından gayri, her yerde, her şeyde hep beraber olabilmek! Nazım’ın öğüdüne uyup mutluluğun resmini özgür ve tam bağımsız bir ülkede çizebilmek. Neden rüya olsun ki?

Daha yaşanılası bir dünya dileklerimle…