Bir insanın, yaşadığı bu hayatta bir davası bir duruşu olmalıdır. Bu dava her zaman ve her yerde doğruların olduğu değişmez bir dava olmalıdır.

Bir insanın, bir dava adamının inandığı doğrular, zamana ve zemine göre şekil değiştirmemeli, yani bir insanın dava yürüyüşünde kaypaklık olmamalı, fırıldaklık olmamalı.

İnsanın dün söylediği doğrularını, bugün yanlış kabul edip, o doğruları silip atarak, yeni bir anlayış ortaya koyduğunu farz edip ona göre kaypak bir pozisyon alması, yalanlama yapması, insanın onurlu duruşu ve kişiliği açsından bakıldığında, büyük bir yıkımdır, enkazın altında kalmak ve boyuna kadar pisliğe batmaktan başka bir şey değildir.

Özellikle günümüz siyasetinde, üzülerek müşahede ettiğimiz ve yaşadığımız günübirlik olaylarda bu tabloyu bariz bir şekilde görüyoruz.

Günümüzde, öyle çirkin ve yakışıksız alışverişler yapılıyor ki, dava adına ne veren, ne de alanın hiç bir şey kazanamadığı, iki tarafın da büyük kayıplar verdiği ve vereceği, sadece karşılıklı menfaatlere dayanan bir anlayışın hakim kılındığı bir süreci yaşıyoruz.

Hayret ki hayret dedirten olayların yaşandığı bu sıralarda, kimin nerede, nasıl ve ne için mücadele verdiğini, at izinin it izine karıştığı, doğruları yanlış, yanlışların doğru kabul gördüğü bir süreci, seyredip üzülmemek elde değil...

Ben, hayatını menfaatler ve bazı çıkarlar üzerine kurmuş bukalemunlardan zaten bahsetmiyorum. Ben kendilerini dava adamıyım diyerek, karşı tarafı ağır eleştirip ortaya çıkan, hiç vicdan muhasebesi yapmadan, arkasında taşıdığı tüm olumlu ve güzel hasletlerini bir çırpıda çöp sepetine atanlardan bahsediyorum.

Öyle bir zamana geldik ki…

Hani derler ya; kimin eli kimin cebinde olduğu belli değil diye, işte tam anlamıyla bunu yaşıyoruz.

Siyasette böyle,

Ticarette böyle,

Arkadaşlıklarda böyle.

Velhasıl,

Tüm yaşantımızda durum bu…

Allah akıbetimizi hayreyler inşallah.