Karadeniz’in sisli dağları, çetin yamaçları ve gürül gürül akan dereleri... Bu zorlu coğrafyada her taşın, her ağacın, her yağmur damlasının hikâyesi kadınların alın teriyle sulanmıştır… Karadeniz; doğasıyla, hırçın dalgaları ve sarp yamaçlarıyla insana meydan okur. O yüzden bu coğrafyada yaşam özveriyle örülüdür. Ancak, bu zorluğun arkasında görünmeyen ama tüm sistemi ayakta tutan bir güç vardır: Kadınlar.
Tonyalı kadınlarda, bu hikâyenin hem kahramanı hem de taşıyıcısıdır. Fakat bu kahramanlık, çoğu zaman sessizdir; görülmez, duyulmaz. Kadınlarımızın hikâyesi, güçlü bir özveri ve dayanıklılık destanıdır. Onlar, doğanın sert koşullarına meydan okuyarak ailelerini ayakta tutan gizli kahramanlardır. Sabahın ilk ışıklarıyla güne başlarlar… Elleriyle ördükleri yaşamları, doğanın hırçınlığına rağmen sabırla devam eder. İnce bir patikada yolda sırtında yük taşırken, tarlada eğilmişken ya da ahırda ineğini sağarken onların içindeki dayanıklılığı hissedersiniz.
Çocukları için hayaller kuran, kızlarına güzel bir yuva, oğullarına sağlam bir gelecek isteyen kadınlar, bu fedakârlıkları hiç düşünmeden yaparlar. Ama her fedakârlığın bir bedeli vardır ve bu bedel onların yüreğinde derin izler bırakır. Kadınlarımızın sabrı ve sevdiklerine olan bağlılıkları, bölgedeki zorlu yaşam koşulları ve dayanışma kültürünün bir yansımasıdır. Cezaevine düşen ya da gurbete gönderdikleri eşlerini beklerken gösterdikleri sabır ise kadınlarımızın duygusal dayanıklılığını ve azmini gözler önüne serer.
Karadeniz bölgesinde özellikle kırsal kesimlerinde geçmişten gelen silah sevgisi bir alışkanlık ve kültürel bir miras olarak görülür. Kadınlarımıza da babadan ya da eşten geçen bu tutku, bölgenin zorlu coğrafyasına uyum sağlama ve kendini koruma içgüdüsünün bir ifadesi olabilir. Bunun yanında, silah taşıma geleneği genellikle ölen babanın, eşin ya da kardeşin vasiyetine sahip çıkma olarak da algılanır.
Bizim coğrafyada kadınlar için inek, sadece geçim kaynağı değildir. O, bereketin, umudun ve emeğin sembolüdür. Ancak, bu ineklerden elde ettikleri süt, yağ ve peynir; onların emeğinin karşılığını asla karşılamaz. Market reyonunda veya pazar tezgâhında satılan bir kalıp peynir ya da bir kilogram yağ, kadınların günlerce süren çabasını yansıtır mı? Onların emeği, ne yazık ki çoğu zaman değer bulmaz. Dağ gibi güçlü kadınların en büyük kırgınlığı da işte buradadır.
Kadınlarımızın sırtladığı yük, sadece bağ bahçe işi değildir. Onlar, düğünlerin neşesini, cenazelerin hüznünü, toplumsal olayların ruhunu taşırlar. Onlar olmadan ne bayramlar bayram gibi olur ne de şenlikler şenlik. Emeğin, çabanın, fedakârlığın arkasında görünmeyen kahramanlardırlar her zaman. Kadınlarımızın emeği, Karadeniz’in fırtınası kadar gür, onun kadar güçlüdür. Ancak ne yazık ki, o fırtınanın uğultusunda kaybolup gider. Onların çığlığı sessizdir; duyulmaz. Ama her dağ başında, her uçurum kenarında, her yağmur damlasında onların izi vardır.
Kadınlar sadece fiziksel güçleriyle değil, aynı zamanda zihinleri ve yürekleriyle de toplumu inşa ederler. Tonyalı kadınlar, zeki, düşünceli ve sorumluluk sahibidir. Eşlerinin de onları “içişleri bakanı” olarak adlandırması bir tesadüf değildir. Onlar, evin hem düzenleyicisi hem de yöneticisidir.
Bağ bahçe işlerinde elleri toprakla, evde ise ocak başında emekle yoğrulur. Ama onların sorumlulukları hiçbir zaman bitmez. Gurbete giden eşlerinin gönderdiği parayı, bir hesap uzmanı titizliğiyle yönetirler. Kazanılan parayı en verimli şekilde kullanmayı, tıpkı doğayla uyum içinde çalışmayı öğrendikleri gibi öğrenirler. Biriktirdikleri her kuruş, kimi zaman bir kız çocuğunun çeyizine, kimi zaman bir oğlun okul masraflarına dönüşür. Hiçbir zaman sadece bugünü düşünmezler; hep geleceğe yönelik plan yaparlar. Çünkü onlar, ailelerinin ayakta kalmasının sadece fiziksel çabalarıyla değil, ekonomik becerileriyle de mümkün olduğunu bilirler.
Eşlerinin gönderdiği para, her zaman yeterli olmasa da, bu parayı eve yettirmenin bir yolunu bulurlar. Pazarlıkta ustadırlar; ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşılarlar. Ellerindeki kısıtlı imkanlarla sofralarına bereket katmayı başarırlar. Bir yandan çocuklarının ihtiyaçlarını karşılarken, bir yandan da ileride daha rahat bir yaşamın hayalini kurarlar.
Bu, yalnızca ekonomik bir yönetim becerisi değil, aynı zamanda sevginin ve sorumluluğun bir yansımasıdır. Tonyalı kadın, sadece ailesi için değil, geleceğin de mimarıdır. Her bir kuruşta emeğin, alın terinin ve özverinin izi vardır. Bu kadınlar, yalnızca tarlanın değil, ev ekonomisinin de sessiz kahramanlarıdır.
İnşallah bir gün yürekleri değil ama elleri nasır bağlamış bu sessiz kahramanlarımız hak ettikleri değeri görürler. O gün gelene kadar da kadınlarımız çalışmaya, üretmeye ve toplumu ayakta tutmaya devam edeceklerdir.