Okulların açılması ile birlikte nezle, grip gibi semptomlar ile hastaneye başvuran çocukların sayısı arttı. Durum böyle olunca aileler çocuklarının bir enfeksiyon kaptığını düşünerek endişelenirken Medicana Sağlık Grubu doktorlarından Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedat Adar, vakaların büyük çoğunluğuna alerjik reaksiyonların neden olduğunu ifade ederek, gereksiz ilaç kullanımı ve yanlış tedavilere dikkat çekti.

“Çocukların okula başladığı ilk yıl her ay hastalanması normal bir süreç”
Kalabalık ortama ilk kez giren çocukların birçok hastalık ve alerjik reaksiyona açık hale geldiğine değinen Medicana Intarnational Samsun Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedat Adar, “Okullar açıldı. Kalabalıklar solunum yoluyla bulaşan hastalıklar açısından risk faktörü oluşturuyor. Özellikle ilk kez kalabalığa giren çocuklar için hastalıklarla yeni tanışma yılı oluyor. Çünkü bu çocuklar enfeksiyona açık halde bulunuyor. Okula başlayana kadar evde yalnız yaşayan çocuk artık 10-20-30 kişilik sınıflarda solunum yoluyla geçen etmenlere maruz kalabiliyor. Polikliniklere veya acillere gelen aileler de ‘Çocuğumuz bu yıl her hafta hastalanmaya başladı, 15 gün geçmeden doktora geliyoruz’ şeklinde yakınmaları oluyor. Bu aslında hayatın doğasının gerektirdiği bir şey. Çok anormal durum değil. Burada dikkat edilmesi gerekenler bu hastalığın bir enfeksiyon olup olmadığı, çocuğun hastalığı ağır geçirip geçirmeyeceğinin tetkik edilip, kararının verilmesidir. Çocukların okula başladığı ilk yıl her ay hastalanması normal bir süreç. Burada gereksiz ilaç kullanımının önüne geçmek, antibiyotikler başta olmak üzere diğer ilaç kullanımı engellemek. Hastalığın adının iyi konup, alerjik reaksiyonların tetiklemesiyle oluşan hastalık olup olmadığının da araştırılması gerekiyor. Ebeveynler bu durumları hastalık gibi değerlendirip evde kendi tedavilerini uyguladıklarında olumsuz sonuçlar oluşturabilir” dedi.

“Vakaların çoğu viral enfeksiyon değil, alerjik”
Viral enfeksiyonun aksine alerjik reaksiyonun daha yoğun olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Sedat Adar, “Sık hastalanan çocuklarda ailenin çocuğu kalabalıktan uzaklaştırıp, 2-3 gün takip etmesi gerekiyor. Çocukların okula başladığı ilk yıl her ay bir viral enfeksiyon geçirme ihtimali var. 2., 3. yılda hastalığa ya da enfeksiyona yakalanma riski biraz azalıyor. Kliniğimize gelen vakaların birçoğunun alerjik reaksiyon olduğunu görüyoruz. Viral enfeksiyon ve normal hastalık değil ortamdaki sınıf tozu, ev tozu, akarlar, çevredeki reaksiyonun tetiklediği alerjik reaksiyonlar olabiliyor. Çocuğun hastalığının alerjik mi enfeksiyona mı bağlı iyi ayırt edilmesi gerekiyor. Aksi taktirde her ay gelen ve ilaç tedavisi alan çocukların hastalığının altında yatan sebebin alerjik reaksiyon olduğunu da görebiliyoruz. Kronik olarak hastalık olanı da var ama bu vakaların yoğunluğunun altında genelde alerjik reaksiyonlar yatıyor” diye konuştu.

“Benzer semptomları olan çocuklara antibiyotik şurubu, ağrı kesici paket tedavi gibi yazılıyor”
Hastalığın tedavisinde uygulanan yanlışlara da değinen Uzm. Dr. Adar, “Antibiyotikler bir ateş düşürücü değil. Burun akıntısında ya da grip ve nezlede de kullanılmaz. Benzer semptomları olan çocuklara bir de ateş eklenince aile ve bazı sağlık merkezlerinde antibiyotik şurubu, ağrı kesici paket tedavi gibi yazılıyor. Bunlar çocuklar için çok uygun tedaviler değil. Bu da hem ülkemizin ilaç masrafını arttırıyor hem de çocuklar hiç gerek kalmadığı halde bu ilaçlara maruz kalmış oluyor. Her ateşin altından illa antibiyotik kullanılacak diye bir durum yok. Ateş olmayan bazı hastalıklarda antibiyotik kullanımı gerekebilir. Buna da dikkat etmek gerekir. Bunun iyi saptanması için iyi bir çocuk hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir” şeklinde konuştu.
Tedavi ce tanı yöntemleri hakkında da bilgi beren Adar, “Çocuklarda mevsimsel alerjik diye nitelendirdiğimiz durum olduğunda başlayan bir süreç var. Gece ağzı açık uyumalar, horlamalar, konuşurken burundan konuşma, cilt döküntüleri, uzun süreli burun akıntıları gibi durumlar alerjik sürecin başladığını gösteriyor. Cilt testleri veya diğer deri testleri çok yaygın olarak kullandığımız yöntemler değil. Çok uç ve yaşam standardını etkileyen hastalarda önerebiliriz. Genelde fizik muayene ile tanı konulabilir. Bunların tedavisinde bazı hastalarda çok küçük bir tedavi ile bile uzun süre semptomlar yok olabiliyor. Tedavi edilebilirlik yönünden 1-2 seferlik tedaviden sonra ömür boyu karşılaşmayacağımız bir hastalık değil. Çevresel etmenler olduğu sürçe bu hastalıkların tekrarlama riski bulunuyor. Tedavide kullanılan doğru ilaçlar çocuğu yoracak, gündelik aktivitesini kısıtlayacak kadar uzun ilaç uygulamaları olmuyor” ifadelerini kullandı.