Marksizm-Leninizm üzerine kurulu PKK(Partiya Karkeren Kurdistane-Kürdistan İşçi Partisi), daha sonra “demokratik konfederalizme" dönüştü. Kimi ülkeler PKK’yı terör örgütü kabul ederken, kimi ülkeler de terör örgütü olarak görmüyor. PKK, ilk silahlı eylemini 1978 yılında TİKP’ne karşı başlatmış, önde gelen mensupları öldürülmüş; 1980’de, Bucak aşiretine ve sivillere karşı silahlı eylemler gerçekleştirilmiş, 7 Eylül 1980’de asteğmen İlyas Bayraktutar işkencelerle katledilmiştir.
Yeterli maddi desteği olduğuna ve militana eriştiğine inan örgüt, 1984’te, Eruh ve Şemdinli’ye yaptığı baskınlarla başlattığı savaş, o günden bugüne Türk güvenlik güçlerine karşı sürdürülmektedir. “Destek veriyor” diye bu ülkede kimi işadamları öldürülürken devlet, örgütün maddi destek sağlayabilmek için yaptığı “uyuşturucu ticareti, eroin üretimi, kara para aklama ve kaçakçılık” yollarını kesememiştir. BM’nin Organize Suç Tehdidi Değerlendirmesi raporunda salt eroin kaçakçılığından “yılda en az 50-100 milyon dolar” arasında para kazandığı belirtilmektedir.
PKK, Avusturalya’daki Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından “Avrupa’nın en kanlı terör örgütü” olarak tanımlandı. 2016’da 268, 2017’de 71 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu. 2020’de Türkiye sınırları içerisinde 500, toplamda 60.000 civarında silahlı militanı olduğu düşünülüyor.
Bugün PKK, Marksizm-Leninizm, Maoculuk, Apoculuk, Kürt milliyetçiliği, demokratik konfederalizm gibi ideolojik tanımlamaların yanında Öcalan’ca, “Kürt proleter devrimci hareketi ve ulusal kurtuluş mücadelesi” olarak tanımlanıyor. Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın kuzeybatısını kapsayan bir bölgede “özyönetim” kurmayı amaçlamaktadır. 1988’de M. Ali Birand’a verdiği röportajda Öcalan, “amacımız Türkiye’den toprak koparmak değil, aşamalı şekilde bir gerçeğin kabul edilmesini sağlamaktır” diyordu.
Bu ülke ve siyasiler, aydınlar ve basın yayın, bilim insanları, sorunu dış güçler denen Amerika, İngiltere, Rusya dışında ele alıp tarihi süreci içinde, Mondros ve Kürdistan Teali Cemiyeti ile altyapısı hazırlanan hareketi ele alıp Türkiye adına sonuçlandırmadılar. Türklerle Kürtlerin sosyolojik birliktelikleri, kültürel ortaklıkları, evlilikleri, akrabalıkları kin, nefret, düşmanlık tohumlarıyla yok edilmeye çalışıldı. Kabuğu bir türlü kırılamayan feodal yapı, aşiret düzeni çağdaşlaşmanın yolunu her zaman tıkadı; gelişmeye, ilerlemeye açılan tüm yolları tıkadı. Ülke genelinde üretimden alınan pay, eğitim hep alt düzeyde bırakıldı. Birliktelikler değil, ayrılıklar konuşuldu, tartışıldı. Yumruklar sıkıldı. Gözler kör edildi.
Her şey PKK sarmalında düşünüldü. İyi güzel şeyler unutuldu. Tüm Kürtler PKK ile özdeşleştirildi. Hala, dayı, teyze, amca çocukları birbirine düşman edildi. “Kahrolsun PKK” dendi, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” dendi, yüzlerce, binlerce asker sivil öldürüldü. Sonra “bir terörist kalmayıncaya kadar” dendi mücadele için, “inlerine gireceğiz, inlerinde yok edeceğiz” dendi. Sayısız hava saldırısı yapıldı. Yüzlerce milyar dolar harcandı. / PKK, baskınlar düzenledi, köyleri taradı, kadınları, çocukları öldürdü, ateşe verdi.
Bir yerde bir asker, bir sivil öldürdüğünde, devlet hemen, “kanı yerde kalmadı, bırakılmadı” naralarıyla işi “kan davasına” döktü. Sorunu çözmeye değil, kabaran “toplumsal gazı” gidermeye yönelik ifadelerle geçiştirdi. Sosyo-ekonomik bir çözüme gidilmedi.
Çözüm süreci başlatıldı. “Uzlaşma”, “helalleşme” dendi. Terör örgütü ve devlet arasındaki kavga, ideolojiler değişmeden, silahlar gömülmeden, salt Kürtlerin oylarını alıp iktidarda kalma yapaylığı ve sığlığı ile yoğruldu, bireysellikten kurtulamadı. Ardında sadece TRT Kürdi kaldı. Tekrar başa dönüldü: Şimdi daha ileri gidilerek, sanki salt çocuk öldürmüş, asker, erkek ve kadın öldürmemiş, evleri, köyleri, AVM’leri ateşe vermemiş gibi “bebek katili” diye anlatılamaya çalışılan 40.000 kişinin katilini Meclise çağırarak, “PKK sorununu” bitirmeye çalışıyorlar.
“Türkiye'ye getirilirken, 'her türlü hizmete hazırım' diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin." Bu, nedir: Siyaseten mi konuşuluyor? Hiç inandırıcı değil. PKK, KCK, PYD, YPG, HÜDA-PAR, ya da HİZBULLAH ÖCALAN’I DİNLER Mİ? Kimileri Marksist-Leninist, kimileri dinci. Öcalan’ın sıfatı ne? Ağırlaştırılmış müebbetle yatan bir mahkum. Böyle bir teklif neden PKK’dan ya da Öcalan’dan gelmedi, diz çöküp “aman” dilemedi? Yoksa “diz çöken” çaresizliğiniz mi? (Kimse, kimseyi sevmek zorunda değildir, ama herkes birbirine saygı duymak zorundadır.)
Çeyrek yüzyıla yakın bir zamandır “terörü bitireceğim” diye iktidardasınız. Ortağınız olan parti, Öcalan’a, “biz terörü bitiremedik, biz örgütü tasfiye edemedik, biz beceremedik, buyur, gel, tek taraflı olarak örgütü tasfiye et” anlamına gelen sözle çaresizliğini anlatıyor.
Bu kafa, bu duruş, sorunu çözmek şöyle dursun, belki Kürt oylarıyla iktidarlarını uzatabilirler, ama Türkiye yeni ve çok daha ağır sorunlara gebe kalarak yaşar. Geçmişin deneyimi ne kadar çabuk unutuldu? Kişisel çıkarlar için referanduma gidilen bu ülkede en yaşamsal konulardan biri olan TERÖR için neden referanduma gidilmiyor?
Tarih, aptallar, ahmaklar, beynini kullanmayanlar, düşünüp ders almayanlar için tekerrürdür. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet sonrası isyanlar ve kırk yıllık PKK sayfası bir Meclis konuşmasıyla kapatılacak kadar hafif değildir, iktidarınızın uzaması amacıyla da olsa; tabii ki her şey ciddiyetten uzak, siyaseten! / TUSAŞ saldırısı için verilen araştırma önergesini kimler reddetti ve bu sorunu kimler çözecek? Ayıptır, bu milletle böyle dalga geçilmez.
Sevgiyle, esenlikle kalınız…