Yazılı ve görsel yeni medyada pervasızca konuşan, belge ve bilgiye sahip olmayan, binlerce yalanı kontrolsüzce konuşan, gelir odaklı ideolojiye sahip yüzlerce sahtekâr var! Ortak noktaları yakın tarih ve Mustafa Kemal Atatürk olan bu sahtekârların yalanları, son 6 yılımı yakın tarih okumalarıma vesile oldu. Aslında teşekkür etmem gerekiyor bu sahtekârlara. Her sahip olduğum kaynakta edindiğim belgeli bilgiler, Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’e hayranlığımı arttırdı.
Mustafa Kemal Selanik aşığı bir insandı. Selanik’ten baktığı Osmanlıya kafasında çeşitli doktrinler üretti. Yunan savaşının kazanılmasına rağmen masada mağlubiyetin kabul edilmesi bir kırılma anıydı Mustafa için. ‘’ Çok yaşa padişahım diye manastır sokakları inliyordu. İlk defa onlarla sesimi birleştirmedim.’’ sözleri genç Harbiyelinin istibdat rejimine karşı Abdülhamid’in Osmanlısından ayrılışını simgeliyordu. Genç Mustafa kitap hayranıydı. Fransız ihtilalini defalarca okumuş, ihtilal sonrası kazanılan özgürlükleri tam anlamıyla kalbine yerleştirmişti. Annesi Zübeyde Hanım, Mustafa’nın asker olmasını hiç istemezdi. Aralarında geçen bir konuşmada ‘’ Babam benim beşiğimin başına kılıç asardı. Oda benim asker olmamı isterdi.’’ diyerek net kararını annesine kabul ettirmişti. Mustafa Kemal Türkçülük akımıyla da yoğrulmuş bir askerdi. Okul yıllarında yasak ilan edilen kitapları okur, arkadaşları ile gazete çıkarırdı. Sonunda başı belaya girmiş ancak onu çok seven öğretmenlerinden biri bu belayı bertaraf etmişti. Yazılı ve görsel yeni medyanın yalancı bülbülleri bu konuları hep konuşur ve Mustafa neden hiç yakalanmadı diye feryat ederler! Her ne kadar istibdat rejimiyle idareyi sağlamaya çalışan Abdülhamid olsa da, aynı Abdülhamid çağdaş eğitime önem verirdi. Kurtuluş savaşının mimarları olan Atatürk ve silah arkadaşları bu eğitim kurumlarından mezun olmuş üstün askerlerdi.
Genç Mustafa mezun olduktan sonra da memleket meselelerine kafa yormuş, faaliyetlerine devam etmiştir. İlk jurnali bu dönemlerde yemiş ve sürgün edilmiştir. Şam’da 5. Orduya stajyer yüzbaşı olarak gönderilen genç Mustafa, Ortadoğu coğrafyasıyla ilk kez tanışmıştır. Düzenli ordunun önemini burada kavramıştır. Coğrafya da haraç kesen Osmanlı askerlerinin kendine de rüşvetten pay verilmek istenmesine karşı şiddetle karşı çıkmıştır. Bu rüşvet olayı yıllar sonra Alman subayı Falkenhayn tarafından da kendisine yine teklif edilmiş ancak bir Türk askeri onuruyla elinin tersiyle itmiştir. İl cemiyetini de Şam’da kurmuştur Mustafa Kemal. Sonuç alamayacağını anladığında kaçak yollarla Selanik’e gelmiş, ancak İttihat ve Terakki’ye katılmıştır. Hürriyet ordusunun başında İstanbul’a yürümüştür. Meşrutiyet sonrası düzensiz İttihat ve Terakki yönetimine karşı çıkmış, askerin siyasete karışmaması gerektiğini vurgulamış, sonuç olarak yeniden Ortadoğu’ya sürgün yemiştir. Rütbesinin yükselmesiyle ve cephelerdeki üstün başarısı birleşmiş ismi yavaş yavaş duyulmaya başlamıştı. Osmanlı 1. Dünya savaşı patlak vermeden İttihat ve Terakki’nin yönetimine boyun eğmiş, savaşa koşarak ilerlemekteydi. Mustafa Kemal buna da karşı çıkıyordu ki, Odesa ve Sivastopol bombalandı.
Mustafa Kemal tüm zorluklara rağmen bir şekilde atamasını yaptırarak İstanbul’a geldi. Onu hiç istemeyen İttihat ve Terakki yöneticileri Çanakkale de olmayan bir birliğe atamasını yaptı. Bir hal çaresi bulundu ve Mustafa Kemal birliğini teslim alarak göreve başladı. Mustafa Kemal Alman ordularına hiç güvenmiyordu ve Osmanlı ordusunun başında bir Alman generali içine sindiremiyordu. Limon von Sanders ile çeşitli gerilimler yaşadıysa da, askeri dehasını Alman generale kabul ettirmeyi başardı. Çanakkale’de üstün başarılar göstererek, İngiliz ordularına askeriyle cehennemi yaşattı. Mustafa Kemal o mübarek Türk askerleri ile ilgili şu cümleleri kuruyordu: ‘’ Bu askerlerimizin en mühim surette fedakârlık, kahramanlık demeyim zira Türk askerinin bundan daha kahraman oldukları, daha fazla fedakârlık gösterdikleri günleri hatırlıyorum. Herhalde benim için askerimizin sebat ve metanetini zabitlerimiz olsun kumandanlarımız olsun; cesareti ve azmi sayesinde kazanılmış mühim bir gündür.’’ Büyük Türk için ben değil biz vardı. Biz ise Türklerdi.
Çanakkale geçilmemiş ancak Padişah Vahdettin geçilmişti. Damat Ferit ve aveneleri Osmanlı için tek kurtuluşun İngilizler olduğuna inanıyordu. İttihat ve Terakki liderleri ülke dışına kaçmış, Sevr antlaşması imzalanmıştı. Yazılı ve görsel yeni medya şeytanları burada da büyük yalanlar ortaya atarak Vahdettin’i kahraman yapmak istemekteler. Bakın Vahdettin’in en değer verdiği ve Enver Paşanın zevcesi Naciye Sultan mektuplarında neler söylemekte: ‘’ Doktorlar hastadır diye rapor verdikleri halde bana izin vermiyorlar. Bu hain İngilizler beni gülerek ölüme mahkûm ediyorlar. Oh! Enver, bütün bu hareketleri yaptıran o amcam olacak hain adamdır.’’
Bıçak kemiktedir. Osmanlının ipi çekilmiş, parça parça paylaşılmış, ordular terhis edilmiş, Alpaslan’ın açtığı kapı kapatılmış, Fatih’in fetih ettiği İstanbul işgal edilmişti. Mustafa Kemal Paşa bir yol aramakta, vatanını seven paşalarla ardı ardına görüşmeler yapmaktadır. Ortaya bir imkan çıkmış, Karadeniz’de yaşanan ayaklanmaların bastırılması için ihtiyaç hâsıl olmuştur. İttihat ve Terakki uzantılarından uzak durmaya çalışan hain saray, kimi görevlendireceği konusunda araştırmalar başlatmıştır. Vatansever paşalar Çanakkale ışığını aydınlatan Mustafa Kemal’i saraya önermiş ve Vahdettin ile bir görüşme ayarlamıştır. Görüşmeden bir gün önce satılmış Damat Ferit, Mustafa Kemal’i test etmek için yalısına davet etmiş, sorguya çekmiştir. ‘’ Büyük salonda masada bir harita vardı. Damat Ferit haritaya bakıp ‘ Paşa görev yerlerin nerelerdir?’ Sorusuna karşı elimi harita üzerinde gezdirerek ‘ Bu çevre içerisinde efendim. Önemli yerler değil.’ diyerek ilgisini dağıtmaya çalıştım.’’ der Mustafa Kemal hatıralarında. Yalıdan çıktıktan sonra arkadaşı sorar ‘’ Mustafa bir şey mi yapacaksın?’’ Paşa cevap verir ‘’ Evet, yapacağım.’’
Bu kadar satıra sığmaz Kurtuluş mücadelesi ve Mustafa Kemal Atatürk. Yazılı ve görsel yeni medya yalancı tarihçilerine karşı aklınızın alamayacağı kadar belgeler ve bilgiler vardır. Ancak zamane Ali Kemal’lerin tezleri iki üç satırla çürütülecek kadar kolaydır. Siz, siz olun yakın tarihinizi daha çok okuyun! Onlar zaten çürük diş gibiler ve yalanları çürük diş gibi kokuşmuştur