BÜYÜK TRABZON'UN KÜÇÜK TD VE YÖNETİCİLERİ
ŞOTA'yı herkes göklere çıkarır ve eski hocası Şenol Güneş'in Beşiktaş'ını hem de deplasmanda alt etmesi, şehirde ve dış temsilciliklerde fener alayları ile kutlanırken, bir kez daha kötü adam olmayı göze alıp çevremizi uyarmaya çalıştık.
40 yıllık profesyonel Trabzonspor izleyicisi ve kimseden bir şey ummamanın, kimsenin bir “şeyi” olmamanın verdiği özgüvenle, BJK galibiyetinin aldatıcı olduğunu anlatmaya çalıştım. Her zaman olduğu gibi yine ben çaldım ben dinledim.
Zira BJK karşısındaki Trabzonspor, tipik bir Anadolu takımı gibi kale önüne etten duvar örüp; kah rakip forvetlerin beceriksizliği, kah kalecinin çıkardığı toplar kah da üçün beşe denk gelmesi ve Bolivya- Korsika maçının 7-7 berabereyken yarıda kalması gibi birkaç olasılığın bir araya gelmesiyle 1 kişi eksik kalmış rakibini zar zor yenip 3 puanı hanesine yazdıran bir garip sevinç görgüsüzü gibiydi.
Oysa bizim bildiğimiz "büyük" Trabzonspor, sahaya çıktığı her oyunun kazananı olma iştahını çimlerle buluşturan ve sonunda kaybetse de pısırık bir oyun anlayışını genetik olarak reddeden bir takım oldu hep. Barcelona’ya 7-2 kaybederken de büyüktü Trabzonspor, ama BJK’yı yenerken, ziyadesiyle ezik, küçük…
BJK karşısındaki Trabzonspor, "küçüklüğü" kabullenmiş, yaşanılan güne ait 3 puanı, markanın temsil ettiği değerler toplamından büyük gören bir çaresizliği, geleceğin dünyasına rotalanmış bir iflas iradesi olarak yedek kulübesine kazımıştı.
İHO'nun şapkasından çıkan son ürün Süleyman Hurma projesi olarak kendini bir anda TS'nin başında bulan Şota, BJK galibiyeti sonrası göklere çıkarılan takımına ve kendine güvenip, iç sahadaki Akhisar karşısında "büyük takım" formatıyla çıkmış, ancak mütevazı rakibi karşısında 1 puanı kurtardığına sevinen bir sinmişliğe sığınmak zorunda kalmıştı
Kayseri deplasmanındaki ıkına sıkınalık galibiyet, gerçeği yine ötelemiş ve şapka içerdeki Galatasaray maçında düşerek kel iyice açığa çıkmıştı.
Tarihinin en kötü lig başlangıcı ve moralsiz haliyle Avni Aker'e çıkan Galatasaray'a da kaybeden Şota ve Hurma ikilisi, acı gerçeği gizlemek için bu kez de çok kötü yönetim gösteren orta hakemi kullanmış ve bunda da TS medyasının tesislerle sıkı fıkı ilişki içindeki kanadının da katkısıyla başarılı olmuştu, yani her şey yolundaydı ama işte şu hakemler yok mu şu hakemler..
Ve Osmanlı finali;
Osmanlı deplasmanına da "ben büyük takımım" düşüncesiyle çıkan Şota ve Hurma ekibi, futbol cahilliklerini ve bu oyunun ligimize yansımalarına dair kodların ne kadar uzağında kaldıklarını utandıran bir finalle belgelediler. 45 dakika 1 kişi eksik oynayan rakiplerinden 2 gol daha yemeyi başaran bir ekibin "başı" olarak tarihe adlarını yazdırdılar. TS tarihinde bu "düşük"lüğün bir başka örneği yoktur.
Özkan Sümer'in "Trabzon büyüklerle sevişerek değil savaşarak büyüdü" aforizmasını yok sayıp , Oligarşi medyasına şirin gözükmek için olmadık kılıklara giren Şota ve tescilli şikeciyle mide bulandıran tapesi ortada duran Süleyman Hurma ikilisi ile yola çıkan bir ekibin ilk dalgada kıyıya vuracağı çok açıktı, görmek isteyen göz için elbet..
Trabzonspor stajyer eğitim merkezi değildir.
Büyük takımın küçük hocası ve onun abisi, ille de saha sonuçları açısından değil ama, bu markayı taşıyacak kapasite ve felsefeden yoksun oldukları için bir gün bile uzatmadan görevlerinden istifa etmelidir.
MUSTAFA REŞİT AKÇAY
Akıl ve mantık süzgecini değil de, duygusal ya da kişisel / zümresel çıkar odaklı düşünmeye koşullanmışlığın zavallı bir finali olarak cisim bulmuş, sağa sola bedava akıllar dağıtan, Trabzonlu olduğu için haliyle her şeyi bilen bir insan tipi var. Bunlardan beni çevremde de payıma düşünmem kafi miktarı var. Ne kadar kaçarsan kaç, içine düşüyor, böyle bir yeteneği var bu türün. Bu çeşitlerin, başta Şenol Güneş olmak üzere, MRA, Ünal Karaman, Tolunay Kafkas, Hami Mandıralı vb’ler için kesin yargıları vardır.
Hepsi birer tez konusu olan bu trajikomik tespitlerden, gündeme ilişkin olanını alalım biz, MRA.
"Yav MRA takımi hep defans oynatur. Konrataklan bir gol bulusa da 3 puanı alur. O'nun başka numarasi yoktur"
Sağdan bak cehalet, soldan bak ebu cehil, alttan bak cahil, üstten bak cehlazam!
Şair Eşref hicivlerinden örnekler veresim gelse de biz futbolun içinde kalalım
MRA'ya teslim edilen TS kadrosunun ligde kalması bile başarıyken, istatistik olarak en başarılı Avrupa karnesine ulaşıldı. Zeki Yavru, Mustafa Akbaş, Abdulkadir, kendini Barcelonalara layık görürken alt ligde süre almakta zorlanan Aykut Akgün, Caner Osmanpaşa gibi "vasatlığa halay çektiren" oyuncularla başardı bunları üstelik. Sonra da hasta yatağındaki annesine küfürler eşliğinde şehirden kaçırdık MRA'yı.
Bakın o MRA aklı, tarihin en büyük paraları harcanarak kulübü batırma pahasına kurulmuş Trabzonspor'u, 50 bin yuroya transfer ettiği yabancıları ve yürekli yerli oyuncularıyla darmadağın etti. Yanlış duymadınız, N’diaye 50 bin yuroya transfer edildi. Ne imza parası hırsızlığı vardı işin içinde, ne menajerler ne de başka çakallar.
MRA ahlakı diye bir şey var, siz başınızı kuma gömdüğünüzde o ahlak yok olmuyor, orada ışıl ışıl parlıyor çağıl çağıl çağlıyor. E tabi bütün bunların sizinle bir ilgisi yok. Siz sövmek, hakaret etmek ve sahibinizin istediği yöne doğru ve alkış alacak kıvamda ünlemekle yükümlüsünüz.
ERTUĞRUL SAĞLAMIN GÖZYAŞLARI
2010-11 sezonunu şampiyon olarak tamamlayan Bursaspor’un başında Ertuğrul Sağlam vardı. Başkan da bu ligin gördüğü en omurgalı adamlardan biri, merhum İbrahim başkan..
Sonra Ertuğrul Bursa’dan ayrıldı. Gözyaşlarıyla uğurlandı üstelik. Bursa şehrine onur katan kadronun teknik direktörüydü zira..
Ve O Ertuğrul, Bursa – Eskişehir maçında, taraftarlarca istifaya davet edilmenin hüznünü içinde tutamadı ve gözlerinden yaşlar süzüldü.
Futbol nankör, kabul taraftarın önemli bir kısmı esnaf, evet..
Bursa’nın başında Yazıcı gibi bir “adam” değil, düşebilir eleştirileri yapılan, ama takıma değerler katmış teknik direktörüne iftiralar atacak ucuzlukta bir başkan var, bu da doğru..
Ama Bursa şehri Ertuğrul Sağlam’ın gözlerindeki yaşı silmeli, silemezse bilmeli ki, ah üzre ikbal olmaz…
RIZA ÇALIMBAY DENİZ ÇOBAN
Hakemlik tekniğini benim de beğenmediğim Deniz Çoban, 1-1 biten Kasımpaşa-Rize maçı sonrası, 90+ larda verdiği penaltı kararının yanlış olduğunu belirtmek ve özür dilemek için, o sırada canlı yayında olan Kasımpaşa hocası Rıza Çalımbay’ın yanına geldi.
Bir yanda tescilli şikecilerden Bülent Uygun’un “dağda çobanlık yapsın” diyerek çapınca aşağıladığı Deniz Çoban, diğer yanda tescilli şikeci tribünlerin o iğrenç kapıcı çocuğu pankartıyla kendi çukurlarınca alay ettikleri Rıza Çalımbay vardı fotoda.
Hatasını görüp, hatasına rağmen maç sonrası kendisini kutlayan kapıcı çocuğunu kalenderliği karşısında ezilip, kendi kariyerini yerle yeksan etmek uğruna canlı yayında itiraflarda bulunan Deniz Çoban, ondan daha güzeli de, kapıcı çocuğu Rıza’nın, tek bir düdükle emeklerinin çalınmış olmasını bir yana atıp, pişmanlığını ifade eden Çoban’ı teselli ederken gösterdiği kalenderlik, çelebilik…Her ikisine de teşekkür borcumuz var..
Keşke, tescilli şikeciler ve şikenin mağdurları için de bu yürekliliği gösterselerdi. Bu da bizim ukdemizdir.
Orhan Kemal’den Otyam’a Mektup
“ Ağnıyacağın, kendi yazdıklarını kendin bastın mı zarar diye bir şey yok. Amma ne bileyim, bu herkes için kaide olabilir mi? Herkes derken, az buçuk isim yapmış, hayatı boyunca eğilip bükülmemişlikten, kancıklamamışlıktan söz etmek istedim. Yani inandığı doğrular doğrultusunda yürümüş ve yürümüşlüğü halkça anlaşılmışlıktan söz ediyorum..”
-- çino