Aynanın karşısında gördüğüm görüntü ile yüzümü çeviriyorum. Gözlerimi gözlerimden kaçırırken ruhum paramparça. Can kırıklarım keserken yeşeren yeşillikleri kendimi çorak bir arazide buluyorum. Ucu bucağı olmayan bir boşluğun tam ortasına çöküyorum. Ellerimden başlayarak tüm bedenimi sarmalayan hissizliği tadıyorum. Dudaklarımda metalik bir tat kalırken öylece oturuyorum.
Küllerimden doğuyorum. Yanma hissinin verdiği yorgunluğu küllerimi üzerimden silkeleyerek atıyorum. Gözlerimi gökyüzüne dikmeyeli ne kadar da zaman geçmiş. Hep yere bakarak yürümekten karşımda olanlardan bile bir haberdim. Mutlu olmak adına verdiğim savaştan galip mi çıktım şimdi ben. Neden kendimi kandırıyorum ki yenileceğimi bile bile girdiğim bu savaşta hala debeleniyorum battığım çukurda. Mesele aşk değil, mesele dostlar değil tek meselem var oda benlikle. Ne zor kişinin girdiği savaşta hırpaladığı insanın da aslında ta kendisi olması. Yolda telaşla bir yere varmak için yürürken yavaşlayan adımlar ve akla gelen çılgınca sorular. Toplum kendi kendine konuşan insanlara deli damgasını vurup bir köşeye atarken biraz bile olsa empati yapar mı acaba.
Yalnız çıktığım bu yolda arkamda bıraktıklarım şimdi birer gölge misali peşimden geliyorlar. Gideceğim yeri bilmeden bir yaprak misali savrulurken hayatın kollarında korkuyorum aslında. Bu gölgeler mi sonum olacak yoksa? Başımı dik tutmak adına aldığım kararlar yetemiyorlar artık bana. Arıyorum, çıkış yolumu hatta belki de varış rotamı. İnsan olmak buysa eğer nereden çıkılır diye soruyorum bazen kendime. Bulamıyorum elbet bir yolunu.