bu çağ

yaz bitti

sonyaz'ın son günlerini yaşıyoruz

değişmeye başladı ağaçlar kadar da suların rengi

*

yaşadığımız kentin tüm zamanlarına yağmur yağıyordu

*

'posta güvercinlerinin yerini cep telefonları almıştı

evin içinde bile bir odadan diğer odaya mesaj çekerek konuşuyor uzakları daha da uzak ediyorduk

bu bize yaşadığımız iletişimsizlik çağının en son armağanıydı

çünkü bizler mağaramızdan çıkalı on milyonlarca yıl olmasına rağmen küresel bir mikrop salgını yüzünden tekrardan mağaralarımıza kısılmıştık

bu tıpkı laboratuvar faresinin peynir kapanına tıkılması gibiydi'

teknolojik tanrımız en sonunda bizi cezalandırmış herkes payına düşen gereken cezayı almıştı

artık önümüzdeki günlerde nasıl yaşayıp neleri ne kadar yaşayacağımıza dair anayasamız yürürlüğe girmişti

*

hiçbir mekân artık aşina gelmiyordu bize

hazel yaprağı misali gâvur meydanı'na düştük

gazi m.kemal'e selam vererek ganita'ya doğru yuvarlandı çiy gövdemiz

*

son kalan birkaç arnavut taşları döşeli yollara değen yağmur damlalarını seyrediyordum ki;

iskenderpaşa cami avlusunda toplanmış bi avuç insanın terki dünya eden birisine öteki dünyada gideceği yönü tarif ediyorlardı sanki

'kendi cenazesine gidemeyen ölü' gibiydiler

ve bizler de bunu görüp görmezden geliyorduk

*

kentin tek tük kalan salaş mekânlarından belki de sonuncusuydu ganita!

onu da ortadan kaldırmak için türlü desiseler kurup kaldırıyordu yerel yönetimimiz

*

çayın ya da kahvenin mutlulukla hiçbir ilişkisi yoktu ve biz türlü bahanelerle kendimizi avutuyorduk

çünkü kentin lağımları hiç durmadan bizleri kusuyordu

*

en sonunda geldiğimiz noktada bi kendime bi de çevreme baktım

sonuç:

ben dostlarımla kavga ederdim ve yanımda hiçbir dostumun kalmadığını gördüm!

*

ve gün ikindiye sarmıştı

çünkü;

rakı içip suların rengini seyretme zamanı gelmişti

..

ganita