Benim köyümde köylü vatandaşım, bir çam, köknar türünden bir ağaç kesti mi kendisini mahkemede bulur ve orman yasasına göre de cezalandırılır ve affı da yoktur. Evimin bahçesine diktiğim fıstık çamının kökleri, evimi bahçe duvarımı tehdit ettiği için orman bölge şefliğine başvuruda bulundum. Bana bin dereden su getirdiler ve izin vermediler. Doğrusu da bu. Doğayı ağaçsızlandırmak kimsenin hakkı değil.
Güzel de Soma’nın Yırca Köyü’nde santral kurmak için 6000 zeytin ağacını birkaç saat içinde yok edenlere uygulanacak ceza ne olacak gerçekten merak ediyorum. Kamulaştırarak üzerine aldığı arazideki zeytin ağaçlarını bir gecede imha etmek neyin nesiydi?
Suçlu firma mı, devlet mi? Öyle ya acele kamulaştırılan bu zeytinlikler için Danıştay’a gidilmişti. Danıştay’ın vereceği karar beklenemez miydi?  Firma beklemeliydi, devletin de gereken önlemleri alması gerekirdi. Gerçi, Danıştay’ın verdiği kararlara hukuk devletinde saygı duyulur. AK Saray’ın yapıldığı alan da Danıştay’ca durdurulmuştu. Ama dönemin Başbakanı, “Güçleri yetiyorsa gelsin yıksınlar” diye hukuksuzluğunu sergilemişti. Benim bildiğim Danıştay bir idari mahkemedir. Polisi jandarması yoktur. Kararını verir, bir hukuk devletinde gereğini devlet yerine getirir.
Yırca Köyü’nde de aynı yöntem uygulanacaktı. Danıştay’ın durdurma kararı kim bilir uygulanmayacaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Yırca Köyü sakinleri baş kaldırdı, dayak yediler, ellerinden kelepçelendiler ama direndiler. Baktılar ki pabuç pahalı geri adım atmak zorunda kaldılar.
Bana göre Danıştay’ın kararını, kendilerine tebliğ etmeden önce yetkililer bir yerlerden öğrendiler. Bir sürü iş makinesi ve 200 özel güvenlikçiyle zeytinliklere dalıp işi oldubittiye getireceklerdi. Orada insanlarımıza orantısız güç kullandılar. Merak ediyorum doğrusu bu kaba kuvveti uygulatan Kolin Şirketi sorumlularına ve insanlarımızı döven, kelepçeleyen ve kraldan çok kralcı olan koruma görevlilerine devlet ne yapacak diye.
Atatürk Haftası nedeniyle ağaç kesme ile ilgili  Atatürk’ün bir yaklaşımını yazmak istiyorum. Yalova’da Atatürk’e bir yazlık yapılır. Yanında bir ağaç vardır. Köşkün görünümü için ağacın dalları kesilmesi gerekiyor. Atatürk bırak ağacın kendisini, dallarının kesimine izin vermemiş ve köşk raylar üzerinde beş metre ağaçtan uzaklaştırılmıştır. Biz ise acımasızca ağaçlar kesiyoruz. Keyfi olarak kullanım alanları açıyoruz.
Yeni Türkiye’nin hedefi bu mu olacak?  Ağaca, yeşile, sanata, insana değer vermeyen bir  ülkenin adı mıdır yeni Türkiye? Yeni nesilleri, ulusal değerleri korumak ve kollamaktan çok, gemisini kurtaran kaptandır örneğinin adı mıdır yeni Türkiye?
Dünya uygarlığından uzak, yaratıcı olmayan ve tartışma kişiliğine ulaşmamış insanların ülkesi midir yeni Türkiye? Disiplin adı altında maddi ve manevi değerlerimizi tahrip edip bizi kul yapmaya ve peşinden de mandaya götürecek ülke midir yeni Türkiye?
İş Güvenliği Yasası ne getirecek çalışana? Bunu uygulamada göreceğiz. Dağ fare mi doğuracak şimdilik bilemiyoruz. Ancak bildiğim kadarıyla  şu düzende işçiler, dayılara teslim edilmiş. İnsan simsarlığı yapan bu sömürücüler, fakir fukaranın kanını emiyorlar. Ocaklarda işçiler asgari ücretle çalışıyorlar ve aldıkları ücretten de dayılara para veriyorlar. Emekliler, dullar, yetimler terk edilmiş. “Saldım çayıra Mevla kayıra” yaklaşımı uygulanıyor. Resmi enflasyon çift rakamlarda seyrederken maaşlara yapılan miktar yüzde üç.
Biz, mutlu insanların yaşadığı ülkenin insanları olmak istiyoruz. Biz, hukukun üstünlüğünü kabullenmiş bir yönetim istiyoruz. Biz, insanımıza değer veren, geliriyle insanca yaşayabilen ülke istiyoruz.
İsteklerimiz abartı değildir. Her uygar insanın istediği yaşama biçimidir bizim isteğimiz.
Yoksa abartıyor muyum?