Deplasman fobisini bir türlü yenemeyen Trabzonspor, Beşiktaş’a konuk olurken maçın ilk on beş dakikasına kadar üç pas yapamazken, Manza ile golü bulduktan sonra ilk yarı bitene kadar rakibi Beşiktaş ile başa baş bir mücadele içerisinde oldu. Rakip ne kadar pozisyon üretmişse, Trabzonspor da o kadar pozisyon üretti. Oyunda dengeyi kurarak, "İşte bakın, bu ligde ne olursa olsun ben de varım, ne olursa olsun ben bu ligin renkli bir figürüyüm," dercesine kırılganlığından kurtulmak adına ilk yarıyı avantajlı olarak soyunma odasına gitti.
İkinci yarıya haliyle mağlup olarak başlayan Beşiktaş, risk alarak daha agresif ve daha mücadeleci oynadı ve aslında kayda değer bir durum yoktu. Bir kademe hatası sonucu İstanbul ekibi ucuz bir gol buldu. Hepimiz biliyoruz ki, yediğimiz her golden sonra bu ligde anında demoralize olan başka bir takım yoktur. Anında demoralize olduk ve ikinci golü ağlarımızda gördük. Dakika yetmiş beş... Organize geldik, golü bulamaz mıydık? Bulabilirdik, ama olmadı.
Beşiktaş hamle yapıp oyuncu değiştiriyor. Şenol hocam sanki özel maç oynuyor, hâlâ bir değişiklik yok. Ritmi yüksek bir maç, Prens hâlâ sahada. Yediğimiz ilk golün başlangıcına bakıldığında nereden geldiği belli olduğu hâlde... Hep derler, "Geriden gelen her zaman avantajlıdır," deseler de bu maçın sonucu böyle bitmemeliydi. "Yenemiyorsan yenilmeyeceksin" mantığı işte bu maçlarda çok önem arz eder. Aslında gücümüz bu maçta daha yüksekti ama başaramadık.
Top da bizi sevmedi. Potalı maç oynuyoruz. Şenol hocam Enis Destan’ı oyuna dahil etti.
Bir maçta rakibi oyundan düşürecek, pres yapacak ve dengesini bozacak bir futbolcuyu sahaya çıkaramadık. Sonunda bir gönül sayfası daha dramla kapandı. Yazık oldu.