İnsan yurt dışına çıkınca daha mı yurtsever oluyor acaba? Buradaki kültürel, sosyo-ekonomik vd. konulardaki gelişmeyi görünce, böyle bir duyguya mı kapılıyor insan... Ama ne olursa olsun, her toplumun özünden gelen gelenek/ görenekleriyle yaşayıp bugüne getirdiği, ortaya koyduğu yaşam düzeyinin birbirinden farklılığı, dünyamızın sorunu olmaya devam ediyor.

Yaşamın kaynağı insan ise, yaşam onunla başlıyorsa; sorunlar da onun tutumundan/düşünce ve davranışından kaynaklanıyor kuşkusuz.

Derler ya, "Ağacın kurdu kendinden olur" diye...

Toplumsal yaşamın genel algı zaafiyeti nedeniyle bireyler arasındaki görüş/düşünce/davranış farklılığı doğal karşılanabilir. Ancak, bu farklılığın yasalara, yerleşik genel kurallara ters düşer bir manzara yaratmasına göz yumulmaması gerekir herhalde.

Benim gibi bu toplumun bireyi olan nice insanın; tv kanallarında konuşulan Türkçe'den ve dizilerden yakındığı ayyuka çıktığı halde, ilgililerin bu konuyu dert edinmemeleri, buna neşter atmamaları da bir başka sorunumuz oldu maalesef.

Yadsınamaz/inkar edilemez bir gerçektir ki, uluslar dilleriyle var olur ve yaşarlar. Son zamanlarda Türkçemiz sahipsiz bir dönemi yaşıyor. Yerleşik olan Türkçe sözcüklerin yerine ısrarla -belki de aldırmadan- Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce sözcükleri yazmayı/söylemeyi hüner bilen siyasetçiler, spikerler, yazarlar var ne yazık ki... Sadece üç örnek;

GERÇEK yerine HAKİKAT,

DURUM yerine VAZİYET,

ZORUNLU yerine MECBURİYET... Ve daha niceleri.

Türkçemiz, öncelikle siyasetçilerce sahiplenmeyi bekliyor. Onları Türkçe sözcüklerle ulusa seslenmelerini bekliyoruz.

***

Bir başka önemli konu... Geçenlerde de yazmıştım. Değişen, ilgilenip soruna el koyan birisi çıkmadı sorumlu/sorumsuz...

Yani, "Eski tas, eski hamam..." örneği devam...

O zaman sorma hakkımızı kullanalım...

- Yahu, nedir kimi tv kanallarındaki bu dizi vahşeti/rezaleti?

Mafya, çete, organize suç örgütü oluşturma yolu ve yordamını uygulamalı olarak anlatan...

Her gün yayınlanan dizilerde silahlı çatışma, öldürme, yaralama, adam kaçırma sahneleri mi yayıncılık?

Bu manzaralar ne anlatıyor, öğretiyor bu topluma/izleyiciye?

Biz aklımızın erdiğince söyleyelim; anlamsız ve de toplumsal birlikteliğimizin içine yıkıcı bir bomba etkisiyle düşen kimi diziler yüzünden cinayete, gaspa, mafyaya özenener olmuyor mu sanılıyor bu toplumda?

İşte, her gün işlenen aile cinayetleri...

Diğerlerini yazmaya/söylemeye gerek var mı?

***

Aile bütünlüğü, toplumsal yaşamın odak/nirengi noktası olma özelliğini taşır. Bu noktaya yönelik bir tahrip/yıkım hareketi ile karşı karşıya değil miyiz?