Türkiye’de 2012 yılında çıkarılan ilgili yasayla birlikte büyükşehir statüsüne erişen 13 ilden biri Trabzon.
Bugün... Burada.
Aradan geçen bunca zamanla ne kazandık ne kaybettik, muhasebe yapmanın vaktidir.
***
O günlere gidelim.
Daha dün gibi aklımda.
Samsun’un Trabzon’a bağlanacağını düşünen (!) ahalinin, ‘İlle de büyükşehir olacağız’ nidalarına karşılık, meydanlarda ‘O kadar heves etmeyin!’ imaları yükseliyordu lakin...
Kimse duymadı, kimse aldırmadı.
Neticeye gelindiğinde biz istedik; Devlet erkânı ‘alın size büyükşehir’ dedi.
Peki.
Trabzon, büyükşehir olmasına oldu da topraklarımızda ne değişti?
Yani ekonomimiz mi güçlendi, sanayi kentine mi döndük?
Trabzon’da ne oldu, adım adım yazalım:
Öncelikle şehri sarıp sarmalayan toprak kokusunu yani köylerimizi kaybettik.
Devamında kundağa sığmayan mahalleleri bulduk kucağımızda.
Köylünün ateş komşusu dediği belde belediyeleri ve şehre nispeten 20-30 kişilik sınıflarla geleceğimizi hazırlayan köy okulları kaydı elimizden.
Tabiri caizse level atladık.(?)
Mahallelere yerleştirilen çöp konteynerleri, çocuk parkları ve trafik işaretçileriyle daha bir modernleştik.
Tapusu köy tüzel kişiliğine ait meralar, otlaklar, arazilerin de gitmesiyle başımız göğe erdi.
Ahırlar/ahıllar boşaldı. Eskiden hastalanan tavuklara verilen ayranla uzaktan yakından alakası bulunmayan sözde ayran dahi marketten temin.
Yetti mi?
Tabi ki hayır!
Tarım tıkandı, temizliğe ve asfalta vergi geldi.
Üstüne, imar ve ruhsat harcı olmadan tuvalete çivi çakamazsınız!
Yani anlayacağınız köyün suyu, otlağı gitti.
Elde ver bir muhtar, bir de imam.
Velhasıl efendiler.
Toprağımızın bereketlenmesi için beton değil, tezek lazımdır.
Büyükşehir yasası yeniden şekillenmeli.
Köylü köyüne dönmeli.