Seksenli yılların kabına sığmayan heyecanlarının nesli olan “Türk Milliyetçileri-Ülkücüler”in bugün ne yazık ki ayni heyecanları temsil etmedikleri iddia ediliyor! Fikri alanda; esasında aynı kaynaktan beslendikleri halde, önce 12 Eylül 1980 Amerikan patentli askeri darbe hareketinin hedefi oldular. Emir-komuta ile dolduruldukları hapishanelerde, acımasızca işkencelere tabi tutuldular. Uğruna mücadele edip hayatlarını verdiklerini zannettikleri vatanlarının muktedirlerinin adaletsiz ihanetleri ile “ölümlerden ölüm” beğendirildiler.
Sonra lider kadroları ile içeride tutuldukları süre içinde daha o zaman tarikat ve cemaatlerin ağına düşürülerek önce bölünmeye, sonra ise birbirine düşman haline getirilmeye çalışılıp, bu alanda yeni bir ihanetin girdabına sürüklendiler!
Envayi çeşit işkencelerin ve tek kişilik karanlık hücrelerin zaman mevhumu kaybolan dehlizlerinde adını orada duydukları bütün suçlamaları yüklendiler. Hatta öyle ki; hapishanelerin zalim diktatörlerinin işkencelerinden kurtulabilmek için bazen namaz kılarken kafalarına indirilen dipçik darbesi ile şehit oldular, bazen de; Atatürk’ü bile biz öldürdük demek zorunda bırakıldılar!
Yetmedi, kendi vatanlarında kimsesiz ve çaresiz bırakılan bu insanların aile yakınları ve en sevdikleri hayat arkadaşları hapishanelere getirilerek, kendi gözleri önünde “anadan üryan” soyundurularak işkenceye tabi tutulup, işlemedikleri suçları kendilerine kabul ettirmenin bütün yolları denendi! Tarih; kendi vatanlarını sevmenin cezası olarak böylesine alçak işkencelerin yapıldığı bir dönemi hatırlamıyor! Bütün bu zalimliklere rağmen bu yiğitler; Avrupa’dan hapishaneleri denetlemeye gelen temsilcilerin sorularına karşı, sadece kendi devletlerinin zalim yöneticileri de olsa yabancılara şikâyette bulunmayarak; işkence var mı sorusuna “hayır” diyebilme asaletini göstermişlerdi.
“Ankara’nın şerrinden, Brüksel’in adaletine sığındık” diyenlerin o günkü temsilcilerinin bilinçli politikalarının hedefinde olan Türk Milliyetçileri; bütün teşkilatları dağıtılarak, lider kadroları adaletsiz ve merhametsiz mahkemelerin verdiği cezalarla etkisiz hale getirilip ihanet operasyonu başarı ile uygulandıktan dört buçuk yıl sonra suçlamaların hepsinin uydurma olduğunun anlaşılması üzerine suçsuz yere tutuldukları hapishanelerden tahliye edildiler.
Dışarıya çıktıktan sonra, hayatın bütün acımasızlığına karşı, teşkilatsız, maddiyatsız ve kimsesiz kalan bu insanların peşini bırakmayan hâkim ve zalim güçler; onların bir kısmını siyasete, bir kısmını ticarete ve bir kısmını da mafyatik ilişkilere yönlendirerek darmadağınık hale getirdiler. Bu yetmedi bu asil ruhlu insanların zaman içerisinde yeniden birleşip büyük bir güç haline gelebileceğinden korkan hainler onları yeniden parçalara bölerek; çeşitli siyasi parti tabelaları altında bölük-pörçük bir seviyeye indirdiler. Ana teşkilatları olan MHP’yi kendi fikri müktesebatına yabancı hale getirebildikleri gibi; ayni ideallere inanan insanları, Milli Yol Partisi, Zafer Partisi, Büyük Birlik Partisi ve İYİ Parti gibi parçalara ayırdılar!
Ancak; ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar bölerlerse bölsünler sonunda görüldü ve görülecektir ki; beslenme kaynağı “Türk-İslam Ülküsü” olan kahramanları birbirinden ayırmanın, koparmanın, dağıtmanın imkânı yoktur. Nasıl mı? İşte size çok yeni ve gerçek bir örnek:
12 Eylül öncesinin Trabzon’daki Ülkücü camianın önde gelen isimlerinden Ahmet Selimoğlu kardeşimiz, şimdilerde yaşadığı Bursa’da hazırladığı “Trabzon’da Solmayan Güller” kitabının tanıtımını yapmak için, 15 Nisan 2023 Cumartesi günü Hamamizade İhsan bey Kültür Salonunda bir imza günü düzenledi. Salona girdiğimiz ilk andan itibaren; emperyalizmin yerli uşaklarının; Türk Milliyetçilerine ve Ülkücülere karşı 1944’ten itibaren ve özellikle 12 Eylül 1980’den sonra uyguladıkları sistematik bölme-parçalama senaryosunun iflas ettiğini ve bu camianın bunca ihanete rağmen bir arada olduğunu görmenin hem şaşkınlığını ve hem de gururunu yaşamanın hasretiyle kucaklaştık.
Pusulasının; medeniyet ve Türk-İslam Ülküsünü gösterdiği uçlarının kırılmaya çalışıldığı MHP’den tutunda, diğer bileşenler olan İYİ Partili; Büyük Birlik Partili, Milli Yol Partili, Zafer Partili ve sivil Toplum teşkilatlarımız olan Ülkü Ocakları ve Sendikalarımızın temsilcileri ile dolu olan salonun görünüşü bütün hain niyet ve emellere karşı atılan bir tokat gibiydi. Tabelaları ayrı olan ancak gönülleri ayrıştırılamayan yiğitlerin birleşmesi için demek ki bir kıvılcım yeterli olmuştu. Şimdi çoğu aramızda olmayan ve Türk-İslam davası uğrunda hayatlarını feda eden şehitlerimizin hayat hikayeleri ile; Trabzon’da bu kutsal davaya omuz ve destek veren Ülkü erlerimizin küçük bir kısmının isimlerinin bulunduğu eseri bütün arkadaşlarımız severek ve isteyerek aldılar. Bu kitabın sayfaları arasında mazilerini aradılar ve o muhteşem mazinin hatırına yeniden bir araya gelmenin hasretini giderdiler.
Ey emperyalist hainler ve onların yerli işbirlikçileri! Demek ki; Türk Milliyetçileri ve Ülkücülere karşı, onlarca yıldan beri uyguladığınız “böl, parçala ve yoket” planınız tutmamıştır.
“Trabzon’da Solmayan Güller”in çıkardığı küçük bir kıvılcım bile sizin yıllarca uyguladığınız ihanet planlarınızı yerle bir etmiştir.
Haberiniz olsun!