Yaşam koşulları, meslekler, iş olanakları çoğu zaman doğup büyüdüğümüz topraklarda bulamadığımız, yaşayamadığımız yoksunluklardır. Ekmeğin ve daha insanca yaşayabilmenin peşinden gideriz. Yuvadan koparız. Yurdun herhangi bir yanı olabildiği gibi bu kapılar yurt dışı da olabilir. Bu yüzden anneye babaya, kardeşe, eşe, dosta, arkadaşa “hasretlik” çekeriz. Özlemler büyür içimizde, “göresimiz” gelir doğup büyüdüğümüz köyleri, dağları, yaylaları; “yama topu” peşinden koşarken dizlerimizi, ayaklarımızı yaraladığımız düzlükleri.
Kimileri uzun zaman memleketlerine dönemezler; kimileri de bayramlarda, cenazelerde, düğünlerde, derneklerde gelirler. Atalarımız, “gidip gelmemek, gelip görmemek” ilkesi üzerine kurmuş gurbet ilişkilerini. Gidenlerin kimileri dönemedikleri gibi, gelenlerin kimileri de eksilen çınarları göremezler. Hele kalp-damar-beyin-kanser gibi hastalıklar söz konusu ise beklenmedik ölümler derin acılara boğar insanı. “Ölümlü dünya” diye “ah” çekilir sonunda.
Cemal Candaş, ancak cenazelerde, düğünlerde geldiğinde görebildiğimiz pırıl pırıl bir insan. Okuyan, düşünen, zengin kültür birikimine sahip, kitaplarla arkadaşlık kurmuş, yüreği sevgi dolu bir dost. Uzun yıllar yurt dışında öğretmenlik yapmış, toplumlar, kültürler arası gözlemlerini derinlemesine boyutlandırmış kafası aydınlıklarla dolu bir öğretmen. Düşünmeyi yaşam tarzıyla biçimlendiren bir beyin. Böyle bir dostum olduğuna çok mutluyum.
Emine, Musa’nın annesi Yohebed, İsa’nın annesi Meryem, Muhammet’in annesi Amine’dir. Emine, Ayşe, Fatma, Elif, Sara, Nataşa, Eliza’dır; Eleni, Monika, Leyla, Lara…dır. Emine, ezilen, suçlanan, aşağılanan, ölüm dahil her türlü şiddete layık görülen, insan yerine konulmayan, her fırsatta “istismar” edilen, çocuktur, genç kızdır, kadındır, bir “varlıktır”. Türk’tür, Arap’tır, Acem’dir, İngiliz, Fıransız, Alman, Rus’tur. Müslümandır, Musevi’dir, Hıristiyan’dır, Budist’tir, Putperest, Mecusi’dir. Emine insandır ve her insan gibi bu dünyada onun da yaşama hakkı vardır. Kitap böyle bir “Emine”nin romanıdır.
Koşullar uygun düşmediği için hiçbir kitabımı Cemal’e verememiştim. Bir yakınının cenazesine gelişinde bu olanağı buldum: “Okumuş. Benim için onurlandırıcı cümlelerle duygularını, düşüncelerini açıklamış. Bir yazar için çok güzel sözler söylemiş ve o yazarı mutlu etmiş!” Benim için bu dünyada duyabileceğim bu sözlerden daha güzel ne olabilirdi?
“EMİNE BU DÜNYADA HİÇ YAŞAMADI”
Bu hafta, saygıdeğer öğretmenimiz Turan Bahadır’ın imzalayarak bana armağan etme inceliğini gösterdiği kitaplarından birisi olan “Emine Bu Dünyada Hiç Yaşamadı” adlı romanını okudum.
İyi ki okumuşum!
Kitap, baştan sona, doğup büyüdüğüm, çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği memleketimde yaşanan bir olayı anlatıyor. Hem de öyle bir anlatıyor ki sormayın!
Bir kitap ancak bu kadar yerelde kalarak evrensele ulaşabilir. Mekanlar, kişiler, insanlar arası ilişkiler, kullanılan sözcükler, deyimler, atasözleri… Hepsi çocukluğumdan, gençliğimden, memleketimden birer esinti gibi. O kadar tanıdık ki anlatılanlar… Dupduru bir Türkçe ile yazılmış cümlelerin yanı sıra, art arda su gibi akıp giden, şiirsel ögelerle bezenmiş güçlü anlatımı sayesinde kitabı keyifle okudum.
Kitapta evrensel bir sorun ele alınmış: Kadının eşitlik ve özgürlük sorunu. Çok da can alıcı boyutlara vurgu yapılmış, okuyucunun dikkati bunlara yönlendirilmiş.
Turan Bahadır’ı tanıyanlar bilir. İşi Türkçe öğretmektir. Devlet onu öğrencilerine öğretsin diye görevlendirmiş olsa bile o, ilişkide bulunduğu herkese Türkçe öğretmekle kalmamış;
Türkçenin hiç de doğru kullanılmadığı bir yörede dil kullanımı konusunda tam bir örnek olmuştur. Onun için sadece dersine girdiği öğrencilerinin değil, hepimizin öğretmenidir Turan öğretmen. Bu kitapta da okuyucuya öğretmeyi kendisine görev edinmişe benziyor. Zaman zaman Salih Dayı aracılığı ile bazen Zekiye Nine’yi, Kemal öğretmeni, Muhtar’ı araç olarak kullanıp gerçekleştirmiş bir şeyler öğretme çabasını. Adnan Binyazar’ın şu sözü geldi aklıma: “Edebiyat öğretmez ama edebiyatın öğrettiğini de hiçbir şey öğretmez.”
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunu evrensel boyutları olan, binlerce yılda oluşmuş erkek egemen kültürün bir ürünü. Bu sorunun aşılması, gerçek anlamda cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kalkması belki de yüzyıllar sürecek bir mücadelenin sonunda elde edilebilecek bir kazanım olacak. Turan Bahadır, “Emine Bu Dünyada Hiç Yaşamadı” kitabıyla insanlığın sözünü ettiğimiz uzun erimli mücadelesine Karadeniz kıyılarından omuz vermiş.
Sevgili Turan Hocam, eline, aklına, kalemine sağlık. İyi ki varsın. İyi ki yazma gibi zorlu, bir o kadar da onurlu uğraşın sayesinde bize de okur olarak bu uğraşında yol arkadaşlığı yapma fırsatı verdin.
Sonsuz teşekkürler.
Cemal Candaş