Her sabah aynı saatte evimin önünden geçerdi. O kadar dakikti ki, hiç şaşmadan saatinizi ayarlamanız mümkün. Gece nöbetlerinden geldiği belliydi. Saat 08'de nöbetten çıkar, 8'i beş geçe evinin yolunu tutardı. Yürüyüşünde, çevresine dikkat edişinde en ufak bir yorgunluk belirtisi yoktu. Aman Allah'ım bu ne irade, bu ne kendine güvendi.
Adeta "Ben buradayım. Siz rahat uyuyun.. der gibiydi. Aylar yıllar böyle geçti. Görevlimiydi? bilmiyorum. Bir sabah okulun bahçe kapısının önünde gözüktü.
Kimseyi ürkütmek istemeyen bir tutumu vardı. O gün okulun bahçe nöbetçisiydim. Nasıl oldu anlayamadım. Top oynayan çocuklardan birinin vurduğu top yüzünde patladı. Önce sendeledi, sonra nöbetçi öğrencinin sandalyesine çöküverdi. Burnundan oluk gibi kan akıyordu. Ne söyleyeceğimi şaşırmıştım. Mendiliyle burnunu bastırmaya çalıştım.
O yine gülümsemeye çalışıyordu. Özür diledim. Defalarca özür diledim. “Olur böyle şeyler öğretmenim”, dedi. Kaza işte. Olur böyle şeyler. Adeta mahcup olmuştu. Suçlu kendisiymiş gibi, nerdeyse o bizden özür dileyecekti. Çocuklar korku içinde ne yapacaklarını bilemez durumdaydılar. Koca bahçede koşuşturma durmuştu.
Kimse topa sahip çıkmak istemiyordu. Ecza dolabında pamuk getiren odacının gayretleriyle, yüzünü, gözünü yıkadık. O, hiç bir şey olmamış gibi "Oynayın çocuklar, oynayın. Kaza işte. Oynayın" diyordu. Bu muhteşem insanı bir kez daha sevdim. Polis denince aklıma ilk gelen bu her kül görünüşlü insanın pamuk kalbidir. Sevgi, saygı ile dolu o ilahi kalbi...
Biz millet olarak çocuk eğitimini çok iyi bilen bir millet değiliz. Hareketli, yaramaz çocukları polisle korkutmaya çalışırız: "Polis seni götürecek, polis seni dövecek" şeklinde. Polisi o minnacık beyinlere "öcü" olarak kazırız. Sonunda da hayat boyu yanlışlıkları silmeye çalışırız.
Bir akşam eve geç gelmiştim. Küçük kızımın (şu anda öğretim üyesi) beni merdivenin basında beklediğini gördüm. Gözleri ışıl ışıldı. "Babacığım, bugün ne oldu biliyor musunuz" dedi. Bir polis abla beni kucağına aldı ve caddenin karşı tarafına geçirdi. Babacığım o polis ablayı ne kadar sevdim. Çocuk o küçücük aklıyla polisin böyle bir şey yapabileceğini düşünemiyor. Kendisine polis, kötülerin karşısında, iyilerin yanındadır dedim. Polis iyilerin dostu, kötülerin .....nıdır dedim.
Sevgili kızım, o yıldan beri bir polis sevdalısı olup çıkmıştır. Her 10 Nisan’da bulunduğu yerde günün anlam ve önemini belirten konuşmaları gönüllü olarak o yapar.
Bu güzel günde sözlerimi bir acı anıyla bitirmek istemezdim. Ama realite bu. Yazımın başında bahsettiğimiz o örnek polisi iki ay önce İstanbul'da bir kuyumcu dükkânı soygununu önlemeye çalışırken şehit verdik. Yıllarca arkadaşlık yaptığım canların canı, bir kardeşten daha yakın şehit arkadaşıma Allah'tan gani gani rahmet diliyorum.
Her gününüz bayram havası içinde geçmesini diliyorum. Sevgili polislerim...