Bir reklam filminde izlemiştim. Bal akan bir dereyi gösteriyordu. İnsanın gözünü, gönlünü açan bir manzarası vardı.
Bizi doğaya bağlayan, yaşama sevinci aşılayan bir görüntüydü bu.
Çoğu kez düşünürüm:
Acaba dünyanın neresinde bu manzara vardır diye...
Yıllardır bu soruya inandırıcı bir yanıt bulamadım.Ta ki dünkü piknik gezisine kadar. Biz millet olarak  hep böyleyiz. Burnumuzun dibindeki güzellikleri  çoğu kez uzaklarda ararız.
Balıkesir, Edremit'ten gelen konuklarım vardı. Kazdağları'nın oksijeni ile büyümüş, Batı Anadolu'nun iksirini tatmış, İrem bağlarının tılsımından nasibini almış, tüm Anadolu'nun güzellikerini özümsemiş insanlar...  Bunları nereye götürmeliydim. Böyle insanlara piknik yeri beğendirmek kolay bir iş miydi?
Fazla düşünmeden piknik hazırlıklarımızı yaparak  yıllardır gitmediğim Çamlık deresi üzerinde Çalkam gölüne gittik. Çamlık deresi, Beşikdüzü Vakfıkebir sınırını oluşturan bir dere. Daha doğrusu derecik. Çok sıcak havada, sıcak gönüllüleri serinledici rüzgarlarıyla ve güleç yüzüyle karşılayan bir dere.
İki tarafında çeşitli çicekler, yabani meyveler buyrunuz! der gibi...
Gölün başındaki ufacık çağlayan, saadet şerbetinden gelin kokan damlacıkları konuklarımın yüzüne bir parfüm gibi sıkıyordu. Konuklarım; "Cennet böyle olsa gerek" deyince oh be! dünya varmış, dedim. Mutlu oldum. Arkadaşlardan biri öğle yemeği hazırlıkları yaparken bizler dere boyu epeyce yürüdük.
Aşağı kesimlerde DSİ ıslah çalışmaları yapmış. Devletin elinin değdiği yerler bir başka güzellikte...
Kısaca bal deresini buldum. Burnumuzun dibinde akıyormuş. Bizler millet olarak böyleyiz: Güzellikleri başka yerlerde ararız.
Halbuki Anadolumuz baştan başa güzellikler diyarı, o bir cennet...
Cenneti Arap çöllerinde aramaya gerek yok. Cennet içimizde!..