Güzel ülkemde siyaset, -maalesef- temiz bir zeminde yapılmıyor. Bu acı verici durum/manzara başkalarının değil, bizim/hepimizin eseri...
Nicedir birbirini karalamaya doymayan, bu yanlış hevesleri bitmeyen kimi siyasetçileri(!) var ülkemizin.
Ve onların yanlışlarını görüp; yanlarında duran, onları alkışlayan topluluklar da...
- Quo vadis? Nereye böyle?
Her gün tv ekranlarından birbirlerini aşağılayan, karalayıp; kendilerini "sütten çıkmış ak kaşık" görenler; ayna önüne geçip kendi hallerine/durumlarına niçin bakmıyorlar acaba?
Böyle bir uygar davranış; öncelikle cesaret/kendine güven ve dengeli bir ruhsal yapı ister herhalde...
Siyaseti kendi kafalarının kalıplarına göre şekillendirip; bunu toplumsal anlamda beğeniye sunmanın ülkeye ne kazandırıp-kaybettirdiğini usuna/aklına getiren hiç mi yok acaba?
"Bildiğim bildik..." havalarıyla geldiğimiz nokta ortada...
Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün adı da; oluşturulan çirkin siyaset ortamına taşındı sonunda.
Aferin!..
Demokrasiyi; "Koltuk kapmak, koltuğu bırakmamak çekişmesi" olarak algılayan kimi siyasetçinin son hüneri de; Atatürk üzerinden amacına ulaşmak olsa gerek.
***
Atatürk'ü tanımak görevimiz.
Atatürk'ü sahiplenmek insanlık hedefimiz.
Atatürk'ün gösterdiği yoldan ilerlemek toplumsal namusumuz.
Atatürk'ü sevmek ulusça sorumluluğumuz.
Atatürk'e saygı; insani bir borcumuz.
***
Atatürk'ü tanımayı, sevmeyi, sahiplenmeyi, saygıyı, gösterdiği hedefe ilerlemeyi bugüne dek toplum olarak içimize sindirememişsek, özümseyememişsek çok yazık bize/bizlere...
Şimdi siyasetin malum zemininde Atatürk'ü tartışmak...
Ne için?
Kimi siyasetçilerin amacı için...
Ulusal bir ayıp değil mi bu?
Atatürk'ü tartıştmayız!..