Millî kültürün gayesi Türk Milletini ve Türk Devletini güçlü kılmak, kuvvetli nesiller yetiştirerek milletin her ferdini vatanın bütünlüğü hususunda fedakârlık yapmağa sevketmektir. Türk kültürü asırlar içinde meydana gelmiş ve Türklerin başka milletlere hükmetme gücünü sağlamıştır. Kültürdeki sağlamlık milletin yaşama gücünü artırmıştır. Diğer taraftan bu sağlam kültür sayesinde diğer milletlere karşı konulmuştur. Asya Hun Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kadar bir çok devletler kurmuş olan Türklerin yüzyıllarca ayakta durmasının sebebi teşkilatçılık, idarecilik, hakimiyet duygusu, adalet, şefkat, yiğitlik, cömertlik, fedakârlık gibi manevî kültür unsurları yanında; maddî kültürün (demirin işlenmesi, tekerlekli arabaların kullanılması vb.) de gelişmiş olmasıdır.
Türk Hükümdarları Millî kültürü zinde tutmak için çaba sarfetmişlerdir. Doğu Gök-Türk Hakanı İŞBARA 585'te Çin İmparatoru Wven-ti'ye gönderdiği mektupta "Sana vergi ve at gönderebilirim. Fakat Çin kanunlarını, adetlerini, giyim tarzını ülkemde uygulayamam, milletim kabul etmez. Bu yönden Türkler hassas bir kalp gibidir" diyerek, milletin manevî değerlerini çiğneyemeyeceğini belirtiyordu. Orta-Doğu'da Ak-Hun Türk devleti hükümdarı Mihiragula (515-545) ülkesinde Budizm inancının yayılmasını önlemiştir. Çünkü Budizm Türk karakterine uymuyordu. Türk kuvvetini zayıflatıyordu. Attila devrinde en haşmetli çağını yaşayan Batı Hun Devleti (374-470) Hazar denizinden Manş denizi kıyılarına kadar genişlemiş ve Türkler büyük çoğunlukla yabancı kültürün etkisinde kalmayarak "Millî" olma vasıflarını korumuşlardır. Bu millîlik vasfını sağlayan onlardaki millî kültürdü. Osmanlı Devleti, bünyesindeki toplumların kültürüne dokunmamış olduğundan bu kavimler millî değerlerini korumuşlardır.
"Devlet kurucu" vasfıyla Türk Milletini yeniden devletine kavuşturan Mustafa Kemal Atatürk, Kültürün devlet hayatındaki önemini bir çok konuşmalarında vurgulamış ve devletin bekâsı için milli kültürün her zaman canlı tutulmasını istemiştir. 1 Mart 1922 tarihinde TBMM'de yaptığı konuşmayla Türk Milletinin kültür birliğine işaretle şöyle demiştir. "Türkiye halkı ırkan ve dinen ve harsen müttehit, yek diğerlerine karşı hürmeti mütekabile ve fedakârlık hissiyatıyla meşhun ve mukadderat ve menafiî müşterek bir heyet-i içtimaiyedir"
Milleti meydana getiren unsurlar arasında kültür birliği ayrı bir önem taşır. Çünkü Atatürk'e göre "millet, dil, kültür ve mefkûre birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği siyasî ve içtimaî heyettir". Milleti birbirine bağlayan millî ahlâk, millî his, heyecan, hatıra ve an'anelerdir. Bütün bu etkenler ise kültür dediğimiz kavramı oluşturur. Milletin fertlerini birbirine bağlayan ve onları millet haline getiren, aynı düşünce etrafında birleştiren bir dilin varlığı da kültür mefhumunun bir parçasıdır. "Türk Milletinin idaresinde ve korumasında millî birlik, millî duygu, millî kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir" diyen Atatürk, Millî kültürün, millî birliğin oluşmasındaki kuvvetini dile getiriyordu.
İstiklâl savaşımızın kazanılmasından sonra "Maarif Vekili olarak millî kültürü yükseltmeğe çalışmak en büyük emelimdir" derken Atatürk, gençlere ve milletin bütün fertlerine kültürünün verilmesini emretmiyor mu?