Aslında Anadolu’da kurulan ilk üniversiteyi bünyesinde barındıran mahallemizdi Arafilboy.
Şehrin balkonu olarak Karadeniz’i en güzel izleyebileceğimiz bir konuma sahipti. Oradan baktığınızda ufkun ötesini görebilirdiniz. Arkasını Boztepe’ye dayamış önünde Çömlekçi Limanı ile dünyaya açılmış bir mahalle. Venedik ve Ceneviz tacirlerinin limana hâkim olmak adına verdikleri mücadeleye şahit olduğunu görürüz Arafilboyu'nun, Trabzon’un ilk yerleşim alanı.
Mitra derlerdi Boztepe'nin eski ismine. Henüz ilahi dinlerin yaygınlaşmadığı dönemlerden, paganizmin izlerini yaşatan Mitra'ya inat, kaya kiliselerinin ilk görüldüğü bir yerdi aynı zamanda Arafilboy mahallesi. Azîz Filibe isminden everilip Arafilboy olarak dilimize yerleştiğinden bu yana ilk ismi ile anıla gelmişti. Esentepe sonradan mahalle ismi olarak resmileşse de yaşayanlarına hangi mahallede oturuyorsun diye sorduğumuzda halen bütün yıkılmışlığına rağmen Arafilboyu diye cevap alırız.
Bunca yüzyıl insanı barındıran Arafilboy’una Maşatlık da denir halkın arasında. Çok kültürlülüğün yaşandığı mahallede tarihin her devrine ait şahitlik etmiş sakinlerinin bir kısmının ebedi yeridir Maşatlık. Evet, yeni ismi Esentepe'dir, ama gel gör ki yaslandığı tepe de yaralanmış örselenmiştir mahalle gibi. İki gözlü tepegöze benzetilen Boztepe de artık başının çaresine bakamamanın yorgunluğu içinde mahalleyi kendi kaderine terk etmiş.
Ne sevdaların yaşandığı, çilelerin çekildiği Arafilboy da artık eski sakinlerinin yavaş yavaş göçünü izlemekte. Yeni komşular, ürkek yüzlü çocuklar, kirli sokaklar, duvar yazılarında dile getirilen pişmanlıklar. Tükenen umutlar, farklı dillerde söylenen türküler, paylaşılacak ekmeği bulamayanlar, sönen umutlar, ödenemeyen kiralar, akmayan sular, kirlenen vicdanlar, beslenemeyen uzak diyarlardan gelmiş çocuklar ve başka diyarlardan gelip tükenmekte de olsa Arafilboy’un tarihten gelen sahiplenme şefkatine sığınıp ömrünün geri kalanında huzur arayanlar.
Oysa ne güzellikler yaşanmıştı mahallenin taş duvarları arkasındaki portakal çiçekli bahçelerinde, şimdi üzgün, şimdi dağınık, şimdi kaybolmuş tüm anılar ve geleceğe dair olmayan umutlar. Bir mahallenin çöküşüydü, bitişiydi izlediklerimiz. Bir sokağın başında her kapıyı çalıp susuzluğunu gideren çocukların şen şakrak koşuşturmaları yok artık. Komşulukların değerli olduğu, kiremit çatılı evlerin yamacına yaslanıp güneş tadında sohbetlerin yapıldığı ne sokaklar kaldı ne de insanlar.
Evet, dönüşüm oldu Arafilboy’da hem de geri gelmeyecek şekilde. Hatıralar gelmeyecek geri mesela, çiçekler, sokak aralarında oynanan oyunlar, ateş komşuluğu tadındaki sıcak dostluklar, izlerini taşlara bırakmış yorgun ayakların çalışkan insanların hayat mücadelesindeki yaşanmışlıklar ve koruyucu Boztepe'nin o görkemli hali. Şimdi beton ayaklar bir hançer misali saplanmışken mahallenin böğrüne duvar yazılarında dile geliyordu mahallenin bittiğine dair haykırışlar. Duvar yazıları net mesaj verir. Uzatmadan, kestirmeden anlatır, Arafilboy dile gelmiş duvar yazısında. Bitişin hükmünün açıklandığı fermanı gibi. Alın yazısıydı aslında bu yazılan sanki.
“NE SEVDALAR YAŞADIK NE OLDUĞUNU BİLMEDEN ANLASANA ARAFİLBOYU TÜKENİYORUZ İNCEDEN”
Biten neydi aslında? Biten koskoca bir mazi ve geçmişe dair ne varsa. Boztepe'nin eteklerinde, Karadeniz’den esen rüzgârların ferahlığı içinde şehrin merkezinde ilk çağlardan bu yana tarihin her evresine şahitlik eden Arafilboyu şimdi yok oluşun hüznünü yaşıyor. Anılara dair tüm izler birer birer yok olup gidiyor ve biz buna dönüşüm diyoruz. Yıkık kirli sokaklarında başka diyarlardan gelip yeniden bir hayat yeşertmeye çalışan yeni konuklar da mazisini yaşayamayan mahallede hayata tutunmaya çalışıyor. Arafilboyu tükenmişliğin duvar yazısı olarak hafızalara kazıldı bir kere. Onca tarihi geçmişine ve mahalle kavramının bildiğimiz sıcak yaşanmışlıklarına, dostluklarına rağmen.
***
TRABZON FOLKLORU VE HAYDAR GEDİKOĞLU
Haydar Kenan Gedikoğlu, bir neslin herkes tarafından sevilen öğretmeni idi. Akçaabat Lisesi Edebiyat öğretmeni ve müdürü olarak görev yaptığı yıllardan emekli olduktan sonra da kültür ve sanatın içinde kalıp eserler üretmişti. Geçtiğimiz hafta kendisini kaybettik. Yorgun vücudu artık daha fazla dayanamayıp sonsuz âleme göçen Gedikli hocamıza rahmetler diliyoruz.
Sıkıntılı yılların yaşandığı dönemlerde maalesef iki kutuplu yaşamaya mecbur bırakılmış ülkemde eğitime adanmış bir ömrün bu aşamasında mesleki başarıdan çok başka faktörlerin ön plana çıktığı yılların içinde hemen herkesin uğradığı haksızlıklar Gedikoğlu hocayı da yormuş olacak ki çok sevdiği mesleğinden erkenden emekli olmuştu. Emeklilikte bir kenara çekilmeden yine eğitim ve yazım hayatının içinde hayatını sürdüren Haydar Gedikoğlu birçok esere imza atmıştır.
Kendisiyle tanıştığımda mütevazı, saygılı, yaşça öğrencisi olacak kadar büyüğümüz olmasına rağmen gösterdiği mütevazılık karşısında etkilenmemek mümkün değildi. Trabzon'a dair bir dönem Kültür ve Turizm İl Müdürü olarak başlattığımız çalışmada kültürel zenginliklerimizi kitaplaştırma adına kendisi ile irtibata geçtiğimizde aldığım cevap “ula uşaklar yoruldum artık” olmasına rağmen işin takibini bırakmadık. Yorgunluğuna rağmen elindeki notların, yaptığı araştırma ve biriktirdiği derlemelerin de kaybolup gitmesine gönlünün razı olmadığını da ifade ediyordu Haydar hoca.
Bir gün yayıncı araştırmacı yazar Atilla Bölükbaşı ile kendisini köyündeki şirin evinde ziyaret ettik. Yalnız yaşıyordu. Kahve mi içersiniz çay mı koyayım derken, bir yandan kendisine zahmet etmemeli diye düşünüyor, bir yandan da misafir ağırlamanın mutluluğunu hissettiğimiz bakışlarındaki sevinci köreltmemek adına hangisi kolayına geliyorsa hocam deyip sohbete başladık. Çayımızı yudumlarken elindeki notları derlemeleri Trabzon Folkloru adına yazdıklarını gördükçe “hocam kitap hazır nerdeyse biz de yardımcı olur bu işi başarırız” dedikçe yüzündeki endişe yerini tebessüme bırakıyordu. Hocanın endişesi aslında yeni teknoloji idi. Yazılar hazırdı. Bilgisayara dizilecek. Fotoğraflar seçilecek. Kitap dizayn edilecek. Aslında endişesinde haklı idi. Hem yaşı ilerlemiş hem de hastalıklar derken kendini yorgun hissediyordu.
Sohbetimiz bittiğinde “ula uşaklar hadi bakalım bu iş olacak herhalde” diye bizi uğurladığında yeni bir eserin yola çıktığının sevincini hep beraber yaşamıştık. Ve o eser “Trabzon Folkloru” ismiyle Halk Edebiyatımızın temel başvuru kitaplarından biri olarak kütüphanelerde yerini aldı. Bize de böyle bir eseri kazandırmaya vesile olmanın mutluluğu yetti. Kendi anlatımıyla “Çığ Senesi” diye anılan köylerine düşen çığın belleklere kazınan felaketin üstünden geçen beş yıl sonrasında 1930’da doğmuş. Annesi öyle anlatmış.
Ürettiği eserler bugün kaynak kitap niteliğinde. Trabzon Folkloruna dair yaptığı araştırmaları kaybolmaya yüz tutan sözlü edebiyatımızın, halk edebiyatımızın birer arşivi niteliğinde.
Hızla yaşanan kentleşme sonucunda kaybettiğimiz çoğu gelenek ve göreneklerimizin kayda alınmasında emeği geçen Haydar Gedikoğlu, geride bıraktığı eserler ve mütevazı kişiliği ile anılacaktır. Akçaabat ve tabi ki sadece Trabzon değil Türkiye de önemli bir araştırmacı eğitimci yazarını kaybetti. Şimdi özelde Akçaabat'a genelde de Trabzon'a düşen görev Haydar Gedikoğlu'nun isminin yaşatılması ve bir değer olarak anılmasıdır.
Ömrünü eğitime, araştırmaya, yazmaya, üretmeye vermiş insanlarımıza aslında yaşarken değer vermek gerekiyor. Gerçi Haydar öğretmen yaşarken herkesten bu sevgi ve saygıyı görerek yaşadı.
Akçaabat kültürel anlamında değerlerine sahip çıkma konusunda hassas davranan bir ilçemiz. Umuyor ve inanıyoruz ki Haydar Gedikoğlu hocamız da hak ettiği değerde anılacaktır. Haydar Gedikoğlu hocanın özgeçmişini aktarırken kültür insanlarının ürettikleri ile yaşadığı topraklara değer kattıklarını da belirtelim.
“1930 yılında Akçaabat’ın Kuruçam Köyü’nde doğdu. Ömer Kenan Bey’in ve Yeter Hanım’ın oğludur. 6-7 yaşlarına vardığında yaş daşları arasında kendi kendine okuma yazmayı öğrenen tek çocuktu. Medreseden bozma Şinik İlkokulu’na, bir yıl sonra da Sertkaya Metinganiya İlkokulu’na devam ederek ilkokul diploması aldı. Babasının memur olmasından dolayı ortaöğrenimini değişik illerde ve ilçelerde tamamlayarak, 1950 başlarında önce ilkokul öğretmeni oldu. Arkasından yüksek öğrenimini de tamamlayarak orta dereceli okullarda görev aldı. Çalıştığı çeşitli okullarda Türkçe öğretmenliğinin yanı sıra müdür yardımcılığı, ortaokul ve lise müdürlüğü gibi görevler üstlendi. Akçaabat Lisesi Müdürü iken 1979 yılının başında emekli oldu. 1968-1980 yılları arasında yaşanan toplumsal çalkantılardan o da payını aldı. Yasalara aykırı olarak 6 kez görev yeri değiştirildi. Yirminci Yüzyıl, Varlık, Türk dili, Kıyı gibi dergilere gönderdiği yazıların çoğu yayımlandı. Daha sonra Trabzon’da yayımlanan Hâkimiyet, Hizmet, Sonhaber, Bayraktar, Yenigün, Karadeniz, kuzey haber gazetelerinde köşe yazıları yazdı, kültür ve sanat sayfaları düzenledi. Kuzey haber Gazetesi’nde ayrıca düzeltmenlik ve genel koordinatörlük görevlerini yürüttü. Akçaabat Postası Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Akçaabat Yeni Haber Gazetesi’nde yerel kültür yazıları kaleme aldı.
Akçaabat ve çevresiyle ilgili araştırmaları 1996 yılında “Akçaabat” adıyla yayımladı. Yine Trabzon yöresinden derlediği halk öyküleri, masallar ve söylenceler 1998’de “Trabzon Efsaneleri ve Halk Hikayeleri” adıyla Trabzon Valiliği Kültür Müdürlüğü Yayınları arasında yer aldı. Aynı yıl Akçaabat’ın en eski eğitim kurumu olan Merkez İlkokulu ekseninde Akçaabat’ın eğitim ve kültür değerlerini inceleyen “Yüzyılların Eğitim Anıtı” adlı çalışması, adı geçen okulun koruma derneği tarafından kitaplaştırıldı. “Doğu Karadeniz Masallar Öyküler Söylenceler” adlı kitabı 2008 yılında Serander Yayınları, “Akçaabat Folkloru” kitabı da 2012 yılında Akçaabat Belediyesi Yayınları, “Trabzon Folkloru” adlı kitabı da 2016 yılında Trabzon Valiliği Yayınları arasına katıldı.”
Haydar Gedikoğlu'nun Trabzon Folkloru kitabında belirttiği gibidir Trabzon'da hayat: “Karadeniz'in neresinde bir durak bir oturak, bir konak yeri varsa oranın adı Horondüzüdür. Üstünde horon kurulmayan tek düzlük yoktur Karadeniz'de. Horon Karadeniz'in Karadenizlinin soluk alışı yürek atışı dalgalanışıdır. Horon doğa ile insanın el ele kol kola omuz omuza şahlanışıdır.”