İnsanoğlunun doğuştan itibaren toplumsallaşması sürecinde kullandığı temel araç dildir. Gerek kişisel gelişim gerekse de toplumsal gelişmede dilin önemi inkar edilemez. Ana dili eğitimi de bu çerçevede ele alınması, üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken eğitim öğretim sürecidir.
Ana dili bilinci ve sevgisi, aynı ulus içerisinde yaşayan insanlar arasında ortak bir düşünce sistemi, evreni birlikte anlama ve kavrama yeteneği kazandırır. Bu da aynı ulus içerisindeki insanlar arasındaki bağı kuvvetlendirir. Bu aşamada ana dili eğitiminin çocuğun bilişsel gelişimi üzerinde büyük bir etkiye sahip oluğunu unutmamak gerekir. Neyi, niçin öğretmesi gerektiğini bilmeyen, bu hususta gerekli yöntem ve araçları kullanmayan bir eğitim sisteminin başarılı olması da beklenmemelidir.
Gelişmiş ülkeler ana dili eğitim ve öğretimine büyük özen göstermişlerdir. Benzer bir duyarlılığı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrasında da görüyoruz. Türkçe’nin 1924 Anayasasında Resmi Dil olarak yer alması, devlet kurumlarında açık, sade bir yazışma dili kullanımının desteklenmesi, Türkçe çalışmalarına özen gösterilmesi, 1928 yılında Harf Devriminin gerçekleştirilmesi, 1932 yılında Türk Dil Kurumu’nun kurulması sayılabilir.
Türkiye’de öğrencilerin en büyük zaaflarından birisi ana dilini iyi bir şekilde kullanamamasıdır. Üniversite aşamasına gelen öğrencilerin bir düşünce düzeni gösteren iki sayfa bile yazı yazamamaları bu konuda önemli bir göstergedir. Milli kimliğin ayrılmaz bir parçası olan dilin kullanımının yeterli olamaması milli bütünlüğün oluşturulmasında sıkıntılar meydana getirmiş ve Türk Milletine mensubiyet duymayan kesimler ortaya çıkmıştır. Bu geçen zamanda ana dilini yani devletin resmi dilini bütün vatandaşlarına en iyi yöntem ve tekniklerle öğretememiş bir eğitim sistemi söz konusudur.
Cumhuriyet tarihi boyunca Türkçe dersinin müfredatında yapılan değişiklikler yeterli olmamış ve Türkçeyi iyi kullanamayan, anlamayan, anlatamayan nesiller yetiştirilmiştir. Bunu gidermek için de sık sık müfredat değişiklikleri ve program geliştirme çalışmaları yapılmıştır. Müfredat geliştirme çalışmaları bugün de sürdürülmektedir. Dil öğretimi, bir yığın kuru bilginin beyne yüklenmesi demek değildir. Ana dilini yazılı ve sözlü olarak doğru kullanabilen bireyler yetiştirmek devletin eğitim sistemine yüklediği bir mükellefiyettir.
Türkçe derslerinde kullanılmakta olan ders araç ve gereçleri de büyük önem taşımaktadır. Özellikle ders kitaplarında kelime ve kavramlar düzeyinde ciddi bir tutarsızlık söz konusudur. Türkçe gibi imparatorluk dili olmuş çok güçlü bir dilin söz varlığının sözcükleri ve deyimleriyle ders kitaplarında kullanılması gerekirken; bu zenginliğin ders kitapları ve diğer yardımcı araçlara yansıdığını söylemek güçtür. Bugün Türkçe Sözlük’ün yüz binlere varan sözcük, on binlerle ifade edilen deyim varlığı bulunmaktadır. Ayrıca çocuklarımız Türkçe’ye hakim olamayınca diğer derslerde de sıkıntı yaşadığı görülmektedir.
Ülkemizde Türkçe’nin ana dilde eğitim ve öğretiminin önemi iyice kavranmalı, bilimsel esaslara dayandırılarak yapılmalı ve her kademede üzerinde önemle durulmalıdır. Çünkü biz, dünyayı anadilimizin penceresinden görür, ana dilimizin kavramlarıyla evreni biçimlendiririz.