Trabzon, yaşanabilir kentler arasında 4. sırada yer alıyordu. Dolayısıyla güvenli olma konusunda da övülüyordu kuşkusuz. Son dönemde art arda gelen cinayetlerle kent büyük bir sarsıntı geçirdi. Böylece topluma gölge düştü. Güven azaldı.
Günümüzün anamalcı toplum düzeninde mal tutkusu gitgide artıyor.
‘Gemisini, kurtaran kaptandır.’ Düşüncesinin ağır basmasıyla mal paylaşım yüzünden aile bireyleri cinayet işliyor. Kardeş, kardeşi vuruyor. Kardeşler hiç yoktan yere birbirine düşman oluyor. Bunun ardından aileler çözülüyor, dağılıyor. Biri tutukevine giderken öbürü de toprağa veriliyor. Geride gözü yaşlı anne-baba, eş, çocuklar kalıyor. Aile bireyleri birbirine yabancılaşıyor. Bu da toplumun geneline yayılıyor. Toplum çözülmeye, çökmeye başlıyor.
Eskiden toplum bireyleri, yeterince okuma yazma bilmiyordu. Bugünkü gibi birikimli, donanımlı değildi. Bir sözden, bir bakıştan dolayı adam çekip karşısındakini vururdu. Bu, özellikle Trabzon’un köy-ilçelerinde yaygındı. Bu, bir gelenekti. Silah kullanmak, adam vurmak erkek olmanın bir erdemiydi(?! ) Karadeniz’de silah bir tutkudur. Özellikle Trabzon’a yönetici olarak gelen her vali, para karşılığı ruhsat vererek silah almayı özendiriyor. Bireylerin silah kullanma yeterliliğine sahip olup olmadığı incelenmiyor. Parayı veren silahı kapıyor. Bu ise birtakım olaylara yol açıyor.
Belinde silah taşıyan kimileri şımarık davranıyor. Heyecanlı, cesaretli oluyor. Sonucu kestiremeyince karşısındakini çekip vuruyor. Ya da birine atarken bir başkasını vuruyor.
Son günlerde Trabzon’da gün geçmiyor ki bir cinayet işlenmesin. Bunların çoğu da aile bireyleri arasında oluyor.
Oysa babadan geriye kalan toprak parçası kardeşler arasında eşit, adil biçimde paylaşılabilir. Ne var ki ‘Sen çok, ben az aldım’ yüzünden kardeşler arasında kırgınlık oluşuyor. Bu, ileride körüklenerek kavgaya dahası, ölüme dek gidiyor. Dolayısıyla aileler acıya gömülüyor. Paramparça oluyor.
Karadeniz’de gelenek-görenekler gitgide yozlaşarak yok oldu. Toplumda, ailede bireylerin birbirine sevgi/saygısı kalmadı. Gerek aile gerekse akrabalık bağları çözüldü.
Eskiden komşunu ya da aile bireyinin başı ağrısa hemen yanına koşulurdu. Nesi var, nesi yok? diye sorulurdu. Beraber üretip beraber paylaşılırdı.
Şimdi öyle mi? Aile çekirdeği anne-baba, çocuklardan oluşuyor. Evrenin küçülmesi gibi aile de küçüldü.
Karadeniz’de toprak zaten yoktu. Yüzyıllarca erozyona uğrayan arazı kıraçlaştı. Verimsiz duruma geldi. Var olan da bölüne bölüne küçüldü. Ekilir biçilir olmaktan çıktı.
Bir metrelik yer için kavga bu yüzden oluyor. Cinayetler bunun için işleniyor. Pekiyi değer mi? Toprak yeterli olmadıktan sonra babadan geriye kalan tümüyle birinin olsa ne olur? Bir kişiyi bakar mı?
Türkiye genelinde en topraksız kent Trabzon’dur. Hiçbir ailenin yeterince toprağı yoktur. Devlet halka toprak dağıtacak yerde, kadastro çalışması dolayısıyla elindeki çalılıkları aldı. Orman saydı. Bu tür bir uygulama hiçbir ülkede yoktur.
Türkiye’nin birçok yerinde devlete özgü ekilip biçilir araziler boş dururken kıt kanaat geçinen Trabzon halkının toprak yüzünden birbirini vurması düşündürücüdür. Süre geçirmeden devletin buna bir önlem alması gerekmez mi? Topraksız köylüye toprak dağıtılması anayasa buyruğu değil midir?
Devlet, toprak dağıtma (tevzi) komisyonları kuruyor. Topraksız köylü parası olmadığından alamıyor. Yine zengin toprak ağaları dağıtmaları satın alıyor.
Toprak reformu bir türlü yapılamadı. Çünkü meclisteki milletvekilleri toprak ağalarından oluşuyordu. Onun için buna izin vermediler.
1982 Anayasası madde 44-Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak, geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeterli toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır, deniyor.
Toprak azdır diye adam mı vurmak gerekir? Bu anlayış çağdışıdır.