Teröristler, kendi anlayışları doğrultusunda kendilerini haklı görürler. Haklılıklarının ötesinde yaptıkları eylemlerin haklılığına da inanırlar. Eylemlerini, din adına, ekonomik çelişkiler adına, bağımsızlık adına, dünyadaki egemen güçleri yok etme adına gerçekleştirirler. Kendilerini haklı gördükleri için, beyinleri öyle yıkandığı için acımasızdırlar.
Toplum, “Ne istedi zavallı çocuklardan, kadınlardan, hatta emir kulu olan asker, polisten” diye söylenir durur.
Çünkü o insanları kendisi gibi görür, kendisi gibi mantığını öne çıkarmış olarak düşünürler. Bilmezler ki bu insanları eğiten insanlar, zeki, kurnaz; belirli amacı hedeflemiş insanlardır. Ama eğittikleri insanlar robotlaştırılmışlardır. Onlarda mantık denilen insanı insan yapan olgu yoktur. Onlar canlı bomba olurlar, intihar timleri oluştururlar.
Terörden yararlanan toplumlar, yöneticiler, devletler vardır. O gelişmiş ülkelerin ajanları, istihbarat birimleri hedefledikleri ülkelerde terör örgütleri kurarlar. Böylece kendileri kenara çekilir aynı ülkenin insanlarına, aynı ülkenin insanlarını öldürttürürler ve orada korku yaratırlar. Silah tüccarları silahlarını satarken, güçlü ülkeler de tavşana kaç taziye tut yaklaşımında bulunurlar.
Ülkemiz, 1968 yılından beri yasa dışı eylemlerle karşı karşıyadır. Gerçi Osmanlı döneminde “Celali İsyanları” adı altında bütünleştirdiğimiz isyanlar, Cumhuriyet döneminde Dersim (Saidi Kürdi) İsyanı gibi yasa dışı ayaklanmaları yaşamışızdır. Ancak bu kadar uzun süreli bir terörle hiç karşı karşıya gelmedik. Bir bakıyorsunuz ve irdeliyorsunuz ki ülkemizde çıkarılan isyanların arkasında başka ülkeler var. Lozan Tapumuza göre, Musul, Kerkük petrollerinden pay alacağımız bir zaman dilimi içinde, İngiliz Ajanı Saidi Nursi’ye ülkede isyan çıkarttırılıyor ve o karışıklıktan yararlanarak hakkımız olan petrollerimizi alamıyoruz.
Sık sık konusunu ettiğim, “BOP ve BİP” projeleri , ülkemiz için birer hüsrandır. Her iki projenin altında yatan gerçek, toprak kaybı ve ülkemizin bölünmesi yatıyor. İktidar uğruna, ülkesini hiçe sayan insanlar da bu projelere destek veriyor. Bindikleri dalı bile bile kesen bu yöneticiler, meydanlara çıkıp vatan sevgisinden, ulus sevgisinden söz ediyorlar. Kutsal dinimizi kullanarak kendilerine taraf buluyorlar. Sonuç da zarar gören biz, yanı bu ülkenin insanları.
Çözüm Süreci adı altında bir yaklaşım yaşadık. İktidar, “Biz eli silahlı ve kanlı terör örgütü ile görüşmeyiz” dediler ama Oslo görüşmeleri belgeleriyle ortaya çıkınca bizler, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demek zorunda kaldık. Ülkemizdeki terörü yok etmek ulusal sorundur. Ulusun tümünden destek almadan terörü yok etmek olanaklı değildir. Bırakın ulusla paylaşmayı, mecliste grubu olan siyası partilere bile bilgi vermekten kaçındılar. Amaç zafere ortak etmemek ve kendilerini kahraman ilan etmekti. Olmadı, olamaz da.
7 Haziran seçimlerinden önce varılan ateş kes sözleşmesi, başkanlık sistemi içindi. 12 yıldır iktidarda olan partiyi yeniden iktidara taşımak içindi. Ama 7 Haziran ne başkanlık sisteminin kapısını açtı, ne de iktidardaki partiyi yeniden iktidara taşıdı. Kısaca, “Evdeki hesap çarşıya uymadı.” “Su uyudu düşman uyumadı.” Çözüm yutturmacısı süresince terör örgütü güçlendi.
Biz bu süre içinde başka bir devletin iç işleriyle ilgilineniyorduk. IŞİD denilen Terör Örgütü ile sanki iyi ilişkilere girdik. Ama beslediğimiz, eğittiğimiz o canavar zamanı gelince sahibini yutmaya karar verdi.
Sonuç mu 102 pırıl pırıl insanımız başkentin ortasında yok edildi.
Biz huzur, barış istiyoruz.