AH TIRABZON!

İhtiyarlıyor muyuz ne? Hani derler ya “gençler hayallerle, ihtiyarlar hatıralarla yaşar.”
Altı yıllık öğrenciliğimin geçtiği eski Tırabzon’u ve daha sonraki yıllarını, sokaklarını, caddelerini özledim. Kaçkarlar üzerinden doğan, Yoroz önünden denizi kızıla boyayarak batan akşam güneşini, Boztepe’den, Atatürk Köşkü’nden Tırabzon’u ve Karadeniz’i seyretmeyi, Moloz’dan kente dağılan hamsi kokusunu özledim; her biri ülkemin bir yerinde, kimi de rahmetlik olmuş dost, can insanları… Bir anne-bir baba gibi üzerime titreyen tatlı mı tatlı lokantacı Yılmaz Ağabeyi ve otelinde kaldığım Hacı Ahmet’i!
Çok hassastım, romantik; belki de acı içinde / isyankardım özlemin sağanağında. “Duygusal” sözcüğü yetmiyordu derdimi anlatmaya: Uzunsokak’tayım, Meydan Park’ta, Kanita’da, Kale Park’ta, Surlara karşı Ata Park’ta… Raif’le “yemin ettim bir kere dönmem geri bunu bil” şarkısını söylüyoruz daldığımız kalabalığın arasında.

Okuldan çıkışta, eğer yağmur yağıyorsa, ilk uğrağımız oluyordu Ömer Lütfi’nin yanı. Hem terziydi, hem de kitap dostu. Az da olsa, iki-üç sıra oluşturan kitaplar vardı dükkanında. Ömer Lütfi’yle takılmak bir zevkti bizim için! Ziyat Nemli ile orada tanışmıştık. “Sultan Galiyev’i” alıp imzalayarak hediye etmişti bana. “Kitap okuyan gençleri gördükçe ümidim çoğalıyor” demişti. Biz de kitap dostlarını gördükçe…
Eski Belediye meydanından liman sokağına dönerken bir kitapçı vardı belleğimde. Uzunsokak’ın bitiminde yeni açılmış Akademi. Daha sonra 24 Şubat, Dost Kitabevi, Saray Sineması’nın hemen karşı köşesinde başka bir kitabevi… Karma Ortaokulun yanındaki küçük dükkân… Kitap bir değerdi o zamanlar Tırabzon’da.

Kaldırım kitapçılarını hiç boşlamazdık: Biri Tabakhane yokuşunda, camiyi geçer geçmez sağ kaldırımda, diğeri de Onbaşı İş Hanı’nın olduğu yerde bulunan “yazlık sinemanın” önündeki kaldırımda. Kimilerini alırdık, kimilerini karıştırır, önsözünü okurduk, ya da ilk sayfasındaki alıcısının adıyla düştüğü tarihe, imzaya bakardık. Kimi zaman çok değerli kitaplara rastlardık. Böyle kitapların sokakta satılmasına, “satılmamalı, sokağa düşmemeli” diye üzülürdük. Kimileri de çok okunduğu için sırtları aşınır, kapakları düşerdi. Sayfaları sararıp kahverengiye dönen her kitap bir “anı”, bir duygu, bir düşünce, bir “tarih” gibi gelirdi bize. Tırabzon sokakları kitap kokardı, sanat, kokardı. En eskisinden bile “kitap kokusunu” alırdık.

Kitap okumak, öğrenmek, yeni yaşamlar, yeni duygular, yeni düşünceler ve insanı keşfetmektir. Kitap okumak, aşık olmak, insana, dünyaya, evrene, yıldızlara sevdalanmaktır. Hele bizim gibi hayatın eşiğinden içeriye yeni girecekler için en büyük beyinsel nimettir.

Sanat sayfası düzenleyen gazeteleri vardı Tırabzon’un. Şiir heveslileri, öykü, karikatür heveslileri yapardı o sayfayı. Şimdi reklam, siyaset, para akıyor sayfalarından. Zaman zaman çıkan ve her sayısını dört gözle beklediğimiz Kıyı ve Hükümet Konağını geçer geçmez sol köşedeki Hizmet. Ne demek liseli bir gencin gazetede şiirinin basımı, çıkması?

Konak, Saray, Sümer, Renk kışlık; Saray, Sümer, İnci ve Onbaşı İşhanı’nın olduğu yerde yazlık sinemaları vardı Tırabzon’un. Her gün ve her gece binlerce insan sinema salonlarını doldururdu. Gösterime giren kaliteli filmleri dostlarla biz de kaçırmazdık.

Tarihi her adımda görür, yaşardık. Surları, Zağnos Paşa ve Tabakhane Köprülerini, Orta Hisar Camisi ve evlerini, kiliseden bozma camileri, Ayasofya’yı, Zeytinlik, Çarşı, Gülbahar Hatun Camisi ve türbesini. Ata Park’a taşınan kütüphane Tırabzon’un gözdesiydi...

Kale Park, Ganita, Boztepe gezmeye, oturmaya, sohbete doyamadığımız yerlerdi. Çayıyla, manzarasıyla insana Tırabzon’da olduğunu hissettirir, yaşatırdı. Tırabzon bilene, anlayana, içine girip havasını soluyana, yüreğinde yaşayana dosttu, arkadaştı, sevgiliydi.

Şimdi hangi sokağındayım Tırabzon’nun, hangi caddesinde; hangi kitapevinde, hangi sokak kitapçısında? Nereden denizi seyrediyorum, nereden limana bakıyorum? Özlemiyle doluyum, düşüyle, hayaliyle, kokusuyla…

Tırabzon, yok olan sinemaları, kitapevleri, Uzun Kum Pilajı ve kıyı ovacıklarıyla, göç eden iki yüz bin insanıyla daha mı yoksullaştı, yoksa bana mı öyle geliyor, bir anlayabilsem de yüreğim çırpınmasa?

Sağlıkla, sevgiyle kalınız.