Türkler, tarih boyunca birlikte yaşadıkları farklı dinlerden topluluklara, farklı etnik gruplara adaletle hükmetmiş, dinlerini değiştirmek için herhangi bir zorlamada bulunmamış, her zaman barış içinde yaşamayı hedeflemiştir.

İnsanları adaletten uzaklaştıran en önemli etken, prensipte kabul ettikleri adaleti, kendi çıkarlarıyla çalıştığında reddetmeleridir.

Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, insanlara, adalet uğruna kendi çıkarlarını bir kenara bıraktırabilecek bir ahlaka ihtiyaç vardır.

Bu ahlak TÜRK İSLAM ahlakıdır. İdarecileri tarafından her bir ferdi eşit kabul edilen, aynı dili, aynı vatanı paylaşan ve ortak ülküleri bulunan, tek bir bayrak altında birleşen bir milletin, bir kültürün insanları yaşadıkları coğrafyada mutlu olabilmek için sahip oldukları hak ve hürriyetleri isteyecek ve bunu başında bulunanlarda bekleyeceklerdir.

Adalet, kişilerde oluşan bir duygu ve algı hali durumu; başka bir deyişle bir inançtır.

Toplumda adalet inancının oluşup güçlenmesi için, refahın ve onu elde edebilmek için katlanılan sıkıntı ve yükümlülüklerin de adil olarak paylaşılması gerek.

Toplumda, üzerinde anlaşılmış kuralların paylaşım sırasında ve başka zamanlarda da uygulanacağına dair güven oluşturulması gerekir.

İnsandaki adalet inancı birçok farklı kaynaktan beslenir.

Bu kaynakların birinde olacak bir aksama adalet inancının zedelenmesiyle sonuçlanır.

İnsan en büyük değerdir, maddi ve manevi varlığını geliştirebilmeli, fırsat eşitliğine sahip olmalı, her türlü sıfat ve nitelikten bağımsız olarak yaşadığı toplumda insan olduğunu, başkaca hiç bir şarta bağlı olmaksızın aldığı nefesin değerli görüldüğünü hissedebilmelidir.

Adaletsizlik hem devletler hem de toplumlar için yıkım getirir.

Yıkımın süresi bizim açımızdan uzun görülebilir ancak mukadder olan, devletler ve toplumlar açısından hiç de uzun değildir.