1829, Uzun Mehmet, Ereğli Neyren köyü deresi civarında siyah taşlar bulur, bulduğu taşlar, taş kömürüdür. Bu buluşu, padişah tarafından 50 altınla ödüllendirilir. Taş kömürü, namı diğer “Kara elmas” bulunmuştur… Taş kömürü 1848’den bu yana ülke ekonomisinde yer almaya başladı ve giderek önemi arttı. 8 Kasım 1932’de Cumhuriyet tarihinde ilk kez “Uzun Mehmet Kömür Bayramı” kutlanmaya başlandı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi madenlerine has bir bayramı ve özel bir günü olduğunu dünyaya duyurmuş oluyordu. Sonra? Sonra, Zonguldak Türkiye’nin her yerinden, ama özellikle Trabzon’dan yoğun işçi göçü aldı. Trabzon’da; neredeyse her evden bir delikanlı, sevdiklerini geride bırakarak bu umut diyarına göçtü… Artık Zonguldak Türkiye’nin ama özellikle Trabzon’un gurbetiydi. Babam ve amcalarım da bu gurbet kervanının yolcuları oldu, binlerce Trabzonlu gibi. Sılada ocaklarını özlemle tutuşturanlar, gurbetteki emekçilerinin ciğerlerinin yandığını bilmiyorlardı elbet.  Ocaklar; grizu patlaması ya da göçük olmadan, bütün madencilerin ciğerlerini patlatmaya başlamıştı bile. “Maden hastası” tanımı, süreç içerisinde bütün gurbetçinin adı olacaktı. İflas eden ciğerler ve nefes almayan bedenler… Sanatoryum hastaneleri, göğüs hastalıkları hastaneleri ve tüplere bağlanan umutlar. Kara elmasın söndürdüğü ciğerler, nice ocaklara karalar bağlatacaktır…

Ve tabii ki kömür ocaklardaki asıl dram, göçük ve patlamalarla oluşan maden kazalarıdır. Ne yazık ki, Türkiye maden kazaları sonucu ölümlerle yüzleşmeye devam ediyor. Kara elmasın büyüsü; Cumhuriyet tarihi boyunca 3 binden fazla insanımızı aramızdan aldı, binlercesini de sakat bıraktı. En büyük faciayı ise 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşadık, yani daha dün.  Ve derken Amasra… Aramızdan ayrılan canlarımız, rakamlarla ifade edilemez. Onlar; anaların kuzuları, yavukluların sevdalıları, evlatların umutlarıydı. Her biri bir dünya, her biri bir vatandı. Ocaklardan ağıtlar tüterken; biz, dünyalarımızı defnetmeye devam ediyoruz.

1848’den bu yana çok şey değişti çok… Hatta acıları ortaklaşa paylaşım kültürümüz bile! Sanki bu derin acıları içselleştirme ve paylaşarak yaşama duyarlılığımızda da bir göçük olmuş gibi. Acılarımızdan bile çatışma alanı yaratır olduk.

Ayrıca madencilik dünyasında da önemli değişme ve gelişmeler yaşandı. Ama değişmeyen bir şey vardı Zonguldak’ın derinliklerinde.

“Oy Zonguldak, Zonguldak da,

Oturursun kömürde

Senin ikbalin yoktur da,

Sebep oldun yiğide.

Kürekle küresinler

Kömürün karasını.

Boyları gibi narin,

Yapsınlar mezarını.”

                                (Anonim bir ağıt olan “E Halide Halide” ağıdından esinlenerek)

Her konunun uzmanı olan “uzmanlar” yine ekranlardalar. Yine bilge tavırlar ve havanda su dövmeler. Biz “Ekran bağımlılarına” düşen;  olup bitenleri, siyasilerin ve “Ekran uzmanlarının” değerlendirmeleriyle anlamaktır. Bu durumda bile bir kutuplaşma içerisinde olmak, ne büyük bir çıkmazdır. Acılarımız, bir takım niyetlere alet edilmesin artık. Zaman, ağıtlarımızı birlikte yakmak ve bilime yönelmek zamanıdır.