Dört günlük deprem çığlıkları, yüreğimi yaktı, taşıyamadım, paylaşmak istedim…
Gün pazartesi, vakit gece, saat: 4.17; 7.7’lik bir deprem. Yer: Maraş, Pazarcık. Dokuz saat sonra, yer: Elbistan, 7.6’lık bir deprem daha. Yabancı ülkelerden 7.8 bilgisi geçiyor ajanslar. Kimi uzmanlar “Erzincan depreminden sonra Türkiye’nin yaşadığı en büyük felaket” diyor. “Üst üste iki büyük deprem; milyonlarca ton dinamit etkisinde, ya da 500 atom bombası gücünde.” / Tam bir felaket… On il, onlarca ilçe, yüzlerce köy, kasaba ve 13.5 milyon insan… Rakamlar korkunç. Gölcük-Marmara-Düzce depreminin 4-5 katı büyüklüğünde Pazarcık-Elbistan depremi… Ölü ve yaralı hesabı yapmak istemiyorum. Acı korkunç, anlatacak başka sözcük bulamıyorum. Her defasında, enkazın altında kalan hep halk oluyor. Dört gündür defterime aldığım notları sizlerle paylaşmak istedim, yükü çok ağır, yüreğim yanıyor: Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Diyarbakır, Malatya çok büyük oranda tahrip oldu. En acısı da yıkılan sıfır yaşında binalar. Neyin mühendisliği, neyin sorumluluğu, neyin müteahhitliği bunlar?/ Her uzmanın uyarısı “özlü söz” gibi duvara asılacak nitelikte. Hiçbir tespit, hiçbir söz, hiçbir uyarı unutulacak gibi değil!
***
Cumhurbaşkanı, “Olan oldu. Bunlar kader planında olan şeyler.” dedi. Deprem uzmanı bir Prof. da, “Depremler, takdiri ilahi değil, takdiri siyasidir.” diyor. “Deprem bir kırandır. Ölümlerin dörtte biri eşya çarpmasındandır.” “Siyasileri anlamıyorum. Sıraladıkları ülkenin on başat sorunu içerisinde deprem yok.” “İnsanları depremin değil, binanın ve tedbirsizliğin öldürdüğünü bilmiyorlar, işlerine geldiği için kader deyip kurtulmaya çalışıyorlar. Olacağını kaç kez uyardık, kulak asmadılar.”
“Yollar, kavşaklar, viyadükler, hava alanları tahrip oldu.” “Ulaşım sağlanamıyor. Elektrik, doğalgaz, akaryakıt yok. Yiyecek, su, ekmek, çocuk maması, bez, pet, giyecek yok.” “Henüz kurtarmak için gelen yok.” “Enkaz altından sesler yükseliyor. Elden bir şey gelmiyor, çaresizlik bitiriyor insanı.” “Halk, yakınlarını kurtarmak için elleriyle, tırnaklarıyla betonları açarak canhıraş uğraşıyor. Halkı yürekten kutluyorum. 510 yıldır uyuyan fay, bugün uyandı ve bu yıkımı yaptı.”
Bir başka uzman, “Yıllardır uyarımı yapıyorum, Maraş’a özellikle dikkat çekiyorum, fakat önlem alan yok, arayan, soran, ‘neler olacak’ diye merak eden yok. Bilimsel öngörüyü ciddiye alan yok. Deprem dirençli kentler nasıl kurulur sorusunun peşinden giden yok.” “13 milyar yıldır deprem var.” “Millet ev kuyruğuna giriyor, can güvenliği kuyruğuna girmiyor.” “Yarılan, çöken yollar; devrilen minareler, yıkılan camiler, hastaneler, okullar, devlet binaları işin vahametini daha da artırıyor.”
“Hükümetten birileri konuşmaya ‘sosyal medya’ ile başlıyor. Önlemlerin yetersizliğinden, beceriksizliklerden, koordinasyon bozukluğundan, kurtarma ekiplerinin gelmeyişinden, açlıktan, susuzluktan, elbise, elektrik, doğal gaz, yakıt ve soğuk, çadır, battaniye gibi gerçeklerden söz edilişini sindiremiyorlar, kızıyor, öfkeleniyorlar. Hiç kimsenin “itirazını” kabul etmiyor, siyasi olarak niteliyor ve bundan da çok büyük rahatsızlık duyuyorlar. Gerçeklerin yüzlerine çarpılması en büyük sorunları. Özeleştiri yapmıyorlar.
***
“Yüksek bina daha iyi işçilik, daha iyi malzeme, daha iyi mühendislik demektir. Az katlısı da, çok katlısı da yıkılıyor. Takip edilmeyen, kontrol edilmeyen en iyi deprem yönetmeliği bile işe yaramaz, yaramıyor. Denetlemek şart!”
“Felaketi fırsata çeviren otobüs firmaları ve yüksek kira isteyen ev sahipleri var.” “Kar yağıyor, soğuk dondurucu.” “Telefonlar çekmiyor. İletişim operatörleri 99’dan hiç ders almamış. Telefonlar çekmiyor, internet yok. Yollar ulaşıma uygun değil.” “Açlıktan insanlar ölebilir. Susuzluk, tuvalet çok büyük sorun.” “Askerler kurtarmaya neden katılmıyor? Gelsin kurtarsınlar bizi.” “Devlet nerede? Çadır, battaniye yok. Giyeceğe çok ihtiyacımız var.” “Yanımızda kamudan kimse yok; ne vali, ne kaymakam, ne belediye başkanı, ne kurtarma ekipleri. Halk, kendi imkanlarıyla yakınlarını, ölü ya da diri olarak kurtarmaya çalışıyor. Fırınlar, lokantalar kapalı.”
“99, 17 Ağustos depremi için gelen yardımlar, konan ÖTV ve deprem vergilerinden toplanan 40 milyar dolar nerelere harcandı? Kentler deprem dirençli hale neden getirilmedi? Depremden hiç ders çıkarılmadı. Hiçbir hazırlık yapılmadı. Bilim insanlarının uyarıları kulaklarından içeriye dahi girmedi. ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dendi. Bu deprem bizim miladımızdır’ dendi, ama hiçbir yetkili sözünde durmadı. Herkes unuttu, basın da, halk da. Her şey eskisi gibi oldu. 7.7 ve 7.6 ile kıyamet koptu.”
“Kırsal kesim, köyler, kasabalar, ilçeler ne alemde? Hiçbirinden haber alınamıyor. Haber veren de yok. Kimi yörelerde kar ve deprem yıkıntıları ulaşımı engelliyor. Ne iletişim var, ne de ulaşım.” “Bu iki depremle Türkiye üç metre kaydı.” “Çocuk parkındaki oyun alanını sarıp buz gibi havada barınmaya çalışıyorlar.” “İlgilenen hiçbir yetkili yok.” “İşitme engellileri ısıya duyarlı kameralarla saptanmaya çalışılıyor.”
“Depremden bu yana 30 saat oldu. Kurtarmak için halktan, polisten başka kimse yok. Kepçe yok, vinç yok.” “Yeni Malatyaspor'un kalecisi ve eşi hayatını kaybetti.”
“Adıyaman yalnız, Adıyaman üşüyor. Adıyaman çaresiz.”
“Annem elimi tutuyordu, sonra bıraktı.” “Ayaz, bir yerin ağrıyor mu?” “Yok” / Birisi “Allah yardımcıları olsun” dedi. “Kurtarma ekipleri, kazma, kürek, vinç, kato, hilti ne için var?”
“Kuzey Anadolu kırığı 3.5 milyon yaşında. Ölü Deniz kırığı ile Doğu Anadolu kırığının kesiştiği yerde kıyamet koptu. Pazarcık 7.7, Elbistan 7.6” “52 saat sonra bir kız çocuğu kurtarıldı.” Büyük bir sessizlik sağlanarak kimi zaman tek, kimi zaman da koro halinde “Sesimi duyan var mı?” diye bağırılıyor. “Zamanla yarış, ölümle yarış” yapılıyor.
“Enkazda kızım, üç torunum, damadım var. Kimse dönüp bakmıyor bile.”
Köyden zor koşullar altında çıkıp “ölülerini almaya geldiğini”, “hiçbir kurtarma ekibinin gelmediğini, evlerini bırakamadıklarını, hırsızlığın başladığını” söyledi. Konuşmaları duyan iri-yarı bir “bıyıklı” yetkiliymiş gibi “her şeyin yolunda olduğunu, uhuletle, suhuletle yürütüldüğünü, kasıtlı olarak yalan konuşulduğunu” tehdit savururcasına söyleyip gitti.
“Depremden, ölümden, soğuktan; 99 Marmara depreminden hiç ders alınmadı.” “Soğuğun, kışın, karın kuşatması altındayız. Isıtıcıya, battaniyeye çok ihtiyacımız var.” “Sözün bittiği yerdeyiz.” “Ekip çok az. Hiçbir enkaza yetemiyorlar. 36 saat geçti. Hala bize, sesimize ulaşılmadı. Bu süre çok önemli. Yaptığımız bilimsel çalışmalarda, öngörülerimiz dikkate alınmadı. Hiçbir yerel ve devlet yönetiminden ‘ne diyorsunuz’ diye geri dönen olmadı.” “Can kaybından değil, oy kaybından korkuyorlar.”
Cumhurbaşkanı “sabır” diyor. Sabır ölümdür. Ölüme sabredilir mi? “İlk gün bazı aksaklıklar oldu, ikinci gün yok!” Oysa yardım ve müdahale üçüncü gün başladı. “Biz büyük bir milletiz.” Ama AFAD çok küçük. Organizasyon yapamadığı gibi, çözüm de üretemiyor, güven eksikliği yaşıyor. “Bugün rahatız, yarın daha rahat olacağız, sonra daha rahat edeceğiz.” Can enkazın altında sizin rahat edeceğiniz zamanı bekleyecek mi?
“Vinçler iki gündür bekliyor. AFAD görevlendirmiyor. Ne olur harekete geçsinler. Yüzlerce, binlerce insan enkaz altında… ‘AFAD izin vermeden sahaya girip çalışmamız yasak’ diyorlar.” “Askerler iki gündür neden bekletildi? Ordu en donanımlı, en hazır insanların olduğu tek güç…” “İskenderun Limanı’ndaki yangına neden müdahale edilmedi, neden yanıp bitmesi beklendi?”
“Yeni binaların yıkılmaması gerekirdi. Neden yıkıldı? Riski azaltmak gerekir. Bu kadar can kaybı neden oldu? Mesele yönetmelik meselesi değil. Mesele yönetmeliğe uygun binaların inşa edilmesidir, kontrollerinin takibidir.”
Japon bilim insanı: “Bu iki deprem Japonya’da pek etkili olmazdı.” “Öldürenler deprem değil, binalar değil, binaları yapanlardır, denetlemeyenlerdir.”
Basında ilk kez sözü edilen köy, Şatırhöyük’tür.
“İhtiyaç çok, imkan azdı.” “Vinçler, kepçeler, iş makineleri geldi. AFAD izin vermediği için harekete geçemiyorlar.” İnsani yardım, çadırlar, ekipler bugün geldi. İlk kez bugün çorba içiyoruz.” “Kimi enkazda özel imkanlarıyla çalışan iş makinesi, mazotu bittiği için durdu.” “Depremzedelerin söyledikleriyle siyasilerin söyledikleri tutmuyor, hatta çelişiyor.” “Hala ulaşılmayan insanlar, enkazlar var. Kurtarma ekipleri bugün (3.gün) çalışmaya başladı. İki gündür neredeler?” “Polis başlangıçtan buyana bizi yalnız bırakmadı.”
“İmar barış affı” ya da “emlak barış affı” depreme, zayıf binaya çanak tutmak değil midir? On ilin 2018’deki imar affına uğrayan bina sayısı 294 bin 166. Şu anda ayakta duranı var mı?
“Her şey bittikten sonra olay yerine gidiliyor. Böyle olmamalı. Depreme anında intikal edilmeli. En çok sağ insan ilk iki gün içinde kurtarılır. Bu gecikmeyi benim ülkemin güzel insanları hak etmiyor.”
“Hala kurtarma ekibinin gelmediği enkaz var. Elektrik yok, telefon yok, yakıt yok, iletişim yok. Olanca yakıtı da kendi paramızla temin ettik. Umut bitmiş değil, kazıya devam ediyoruz.” İş makinesi olanlar “AFAD’tan bir haber gelmediği için bekliyoruz. Bir can da candır.” diyorlar.
“Artık savsaklamayı, safsatayı, şarlatanlığı bırakın.” “Marmara Türkiye’nin kalbidir, durursa, Türkiye ölür.” “AFAD, bu kadar büyük bir alanda, bu kadar büyük bir organizasyonu çekip çevirecek kafa, düşünce, bilgi, beceri ve kapasiteden yoksundur. İş makineleri hala tırların üzerinde duruyor, insanlar enkazda bekliyor.”
“İki deprem 500 atom bombası gücünde.”
“Valiler, kaymakamlar, belediye başkanları neden sahada yok?”
“Enkaza hazırlıklı olunmaz. Depreme hazırlıklı olursanız enkaz olmaz.”
“Fransız gibi şık, Afganlı gibi cahil.”
“Bu enkazın altında devlet duruyor.”
Ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyorum.
Türkiye’m başın sağ olsun.