Bayramların en büyüğü 30 Ağustos Zafer Bayramı’dır. Çünkü Zafer Bayramı olmasaydı diğer bayramların hiçbiri olmayacaktı. Yüce Türk Milleti, koca Türk Devleti varlığını Zafer Bayramı’na borçludur. Bizde Ağustos ayı zafer ayı olarak bilinir. Tüm büyük zaferler Ağustos ayında kazanılmıştır Malazgirt Savaşı, Sırpsındığı Savaşı gibi. Trabzon ve Kadırga çevresinin Türk topraklarına katılması da Ağustos ayında gerçekleştirildi.

Bu yazımda Ağustos ayında yaşanan acılı ve ilginç olaydan bir kesit ile, insanüstü bir özelliğe sahip olan askeri deha Mustafa Kemal’in  de etten, kemikten ve sinirden yapıldığını, zaman zaman sinirlendiğini, sinkaflı cümleler kullandığı gerçeğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Doğrusunu söylemem gerekirse, ben bu yaşıma kadar Mustafa Kemal’in bazen sinkaflı cümle kullandığını bilmiyordum. Taki Fis Kinros’un Mustafa Kemal’le ilgili anılarını okuyuncaya dek...
Fis Kinros anlatıyor: “Ben, Atatürk adlı eseri yazan Lord Kinros’un torunuyum. Dedem beni çok sever, her gittiği yere beni götürürdü. Dedem, Atatürk’ün en yakın arkadaşı ve sırdaşıydı. Ben o yıllarda 12 yaşlarında afacan bir çocuktum.
Çok ilginç olaylara tanık oldum.  Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Olay Uşak’ta, Türk Ordu karargağında yaşandı. Tarih 25 Ağustos 1922, günlerden perşembe idi. Dedem, Paşanın yanından ayrılmıyordu. Ben de ağaçlık bir yerde kah oynuyor,  kah da dedemin odasına giriyordum. Kemal Paşa’nın kocaman bir askeri haritası vardı. Masanın üstüne sığmadığı için salona serilmişti. Kemal Paşa o harita üzerinde –sanki santraç-oynuyordu. Askeri birlikleri kaydırıyor, hangi düşman genaralinin karşısına hangi Türk subayının daha başarılı olacağına dair kararlar veriyordu.

Son birkaç gün içinde onlarca birliğin komutanını değiştirmişti. İkide bir Hacıanist, Trikopis gibi isimleri seslendiriyordu. Bu isimleri ilk kez duyuyordum. Bir ara emir subayına seslendi: “Bana pilot Yüzbaşı Hurşit’i çağır” dedi. Koşarak gelen yüzbaşıya bir kez daha havalan, Hacıanist’in yüzbin kişilik ihtiyat kuvvetlerinin yine ormanda dinlenip dinlenmediklerini öğren de gel” dedi. Yüzbaşı büyük bir uğraştan sonra keşif uçağını çalıştırdı. Bir saat sonra geri dönen Yüzbaşı raporunu Kemal Paşa’ya sundu: “Paşam, Yunan ihtiyat kuvvetleri büyük bir gizlilik içinde ormanda yatıyorlar. Hiçbiri hazırlık içinde değiller. Bunu ciddi bir şekilde dinleyen Paşa, Hacıanist şimdi ananı belledim” diye konuştu.

Sonra da gülümseyerek bana baktı. Yıllar sonra dedeme sordum. O sözün anlamı neydi? Fis, dedi. O söz Anadolu’da annelere ait ağır bir küfürdür.

Üç gün sonra Türklere esir düşen Yunan kurmay subayları yarattıkları vahşeti görmek için Uşak sokaklarından tren istasyonuna kadar yürüyerek gitmeleri emredildi. Başları önde yürüdüler. Kalabalık arasından yaşlı bir kadın bağırdı: “Ne olur Paşam, bırak da şunun suratına bir tüküreyim! Hiçbir taşkınlığa meydan verilmeden trene bindirildiler.
30 Ağustos Zafer Bayramı böyle kazanıldı. Hiç kimse Türk’ün sabrını, kahramanlığını, birlik beraberliğini test etmeye kalkmasın. Tarihi gerçekler ortada...