Mustafa Kemal Atatürk Başyaveri Celal Bey’i acil çağırtır ve notları alması için dikteye başlar;
- Yunus Nadi Bey’le Ordu Müfettişi Fahrettin ve İstanbul Kumandanı Halil Paşaları şimdi buraya çağırınız.
- İsmet Paşa’ya, Fevzi Paşa’ya, Dışişleri Bakanı Rüştü Bey’e telefonla söyleyiniz, onlar hemen Ankara’dan hareket edip Eskişehir’e gelsinler, orada beni beklesinler.
Paşa sinirli ve bir hayli gergindi. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak telefonla aranarak, “Hatay’a ait belgeler ve çalışma arkadaşlarınızla birlikte Eskişehir’e geliniz. Orada bana katılınız.” emri verildi. Dolmabahçe’de adeta bir fırtına esiyordu. Yazılı ve sözlü emirler yerine ulaştırılırken bir yandan da özel tren yolculuğa hazır vaziyete getirilmişti. Bir süre sonra Park otele geçildi ve otelde hazır bekleyen Fahrettin ve Halil Paşalara kesin emir verildi. “Benimle birlikte Adana’ya geleceksiniz. Lütfen gidip hazırlanınız ve Dolmabahçe’de bana katılınız.”
Tren Adana’ya ulaşmak için İstanbul’dan hareket etmişti. Eskişehir’de İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanlığı sekreteri Hasan Rıza Soyak hazır bekliyorlardı. Herkes gergin ve uykusuzdu. Paşa trenin özel salonunda hepsiyle uzun bir görüşme yaptıktan sonra, Kayseri üzerinden Ankara’ya dönüş için emir verdi. Trendekiler şaşkın ve meraklıydılar. Mustafa Kemal olanları trendekilere açıklamaya başladı;
“Hatay meselesi için Fransızlarla bir savaş durumuna geçeceğiz diye İsmet Paşa gereksiz bir evhama kapılmış, telaş içindeydi. Hükümet başkanı olarak telaşında belki haklıydı. Fakat ben hükümeti hiçbir zaman güç bir duruma sokmak niyetinde değilim. Benim kararım şuydu: Cumhurbaşkanlığından istifa ederek, toplayacağım mücahitlerle birlikte sınırı geçmek! Tabi bizi bekleyen Hataylılar da, belki bazı askeri birlikler de bana katılmış olacaklardı. Bu şekilde Hatay meselesini fiilen halletmiş olacaktım. Bu hareketim karşısında tabiatıyla ve çok haklı olarak hükümet beni ve bana katılacak olanları asi ilan edebilirdi.” Paşayı dinleyenlerden biri, “Paşam o zaman ne yapacaktın?” diye sorunca, “Haa.. İşte o zaman Hatay meselesini hallettikten sonra döner, bu kez bizi asi ilan edenleri kolundan tutup atar, yeni duruma biz hâkim olurduk.”
Hatay Büyük Türk için çok önemli bir meseleydi. Hastalığında dahi Hatay Türkleri için, “Hatay sorunu benim namus meselemdir, 40 asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz.” derken; Sümerlerin Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya geldiklerini ve Mezopotamya bölgesine inen Ön Türklerin bir kolunun burada yerleştiğini biliyordu. Atatürk mükemmel bir tarihçiydi. Attığı adımları, savunduğu ülküleri tarihin gerçeklerine bağlayan bir komutandı. Tarihe altın harflerle yazılan Türk Devletlerinin sonuncusu olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin banisi, Gazi meclisin kurucusudur Mustafa Kemal Atatürk.
Ezcümle; AK Parti Trabzon Milletvekili adayı Mustafa Şen’in, “Suriye’den gelenlere sordum. Diyorlar ki: İlk olarak bizden önce gelenler geldikleri yere gitseler, biz de yol yordam öğrensek, sonra biz gitsek.” karşısında veremediği cevabı önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, sonrasında bir Trabzonlu olarak ben vereyim. Türk milleti Misak-i Milliye sınırları içinde sonsuza dek yaşamaya devam edecektir. Öz topraklarımızda bizden önce olduğu gibi bizden sonrada mazlumlara kucak açılmaya elbet devam edeceğiz. Ama bağımsızlık bizim karakterimizdir. Unutulmasın isteriz!
*
Cumhuriyetimizin 100. yılına denk gelen 28. dönem işte bu tarihi gerçeklerle ortaya çıkacaktır. Her ne kadar Mustafa Kemal Atatürk, “Cumhuriyet bu milletin eseridir.” dese de milletten uzak kalan siyasilerin listeleri, gazi meclisin sıralarını dolduracaktır. Kimi bayraktan şikâyetçi, kimi andımızdan şikâyetçi, kimi Türkiye isminden şikâyetçi, kimi resmi dilimizden şikâyetçi, kimi bütünlüğümüzden şikâyetçi! Biz güzel bir Türkiye istiyoruz. Biz dilin, dinin, ırkın, mezhebin kardeşçe yaşadığı bir Türkiye istiyoruz. Gazi meclisimiz bu ülküyle dolsun istiyoruz!